defa okundu
ahmet özer şiirinin tekilliği
muhsin şener
ahmet özer, şiirinde hep kendini yazıyor.
şiirinin öznesi kendisi, nesnesi de sevgili...
tüm şiir yapıtlarında orada duruyor.
kendisinin öne çıkması yahya kemal örneğindeki gibi ‘nutuk atan bir öne çıkış’ değil; hatta ileri atılmış bir adım bile değil...bu, özer’in dünyayı algılayış ve kavrayış biçimini ortaya koyan bir yapılanma.
özer, dünyayı hep tekil bir pencereden görmeyi seçmiştir. tekilliği, onu, öteki ozanlardan ayıran nitem olmaktan çok, içine, içeriye kapanmanın ve oradan seslenmenin bir göstergesidir. salt bu yanıyla onu, öteki ozanlardan ayıran bir nitem olarak görülebilir. içine kapanmak ve hep ordan seslenmek ozanların pek seçtiği bir yöntem olmamıştır. ozanlar çoğu kez ötekini, doğayı, evreni...yazarlar şiirlerinde. yazarken de kendilerini yazarlar. bu yöntem, onların bakış açılarını, kavrayışlarını da içerir.
ozanların bilimsellikle ve ideolojiyle ilişkileri bence oldukça önemlidir. ozanın tekilliğini tanımlayan ve derinleştiren bu ilişkidir. ozan bilimsellikle diyalektik bir yaklaşımı yakalamaktadır. onun dünyayı/evreni kavrayışı diyalektik olmalıdır.
öte yandan şiir evrensel olmak zorundadır. evresellik, şiirin tekilliğinden gelir.
bu tekillik, özer şiirinin tekilliği gibi bir şey değildir. özer şiirinin tekilliği, kendini öne çıkarmasından gelir. oysa, ozana özgü tekillik, hem bilimselliği ve hem de diyalektik yaklaşımı içerir. onlarsız bir tekillikten söz edemeyiz.
evrenselliği içeren tekilliğin şiire eklediği sağlamlık ve uzun ömürlü olmayı, özer’in tekilliği gerçekleştiremiyor. çünkü, kendine dönmek ve hep ordan çıkmak, kişinin yanılma riskini sürekli artırabildiği gibi, tekrarlara düşmesini de getirebilmektedir. şiirin ömrünü kısaltan durumlardan biri de budur.
bir şiir olur ömrümüz/yağmuru anlatan.
(sözümüz vardı/uzak yıldızlar,s.22)
dizeleriyle özer, kendi şiirinin yağmuru anlattığını; ömrünün şiir olduğunu;yani bir bakıma da kendini anlattığını söylemiş oluyor.
bir başka yerde ;
kendi içine bir yolculuk başlar ansızın
(sözümüz vardı,kendine yolculuk,s.44)
demektedir. kendine, kendi içine yapılan bir yolculuktan söz etmektedir. o hep kendini anlatmaktadır kısacası.
gülün rengini/aşkın güzelliğini/ölümsüzlüğü
biz öğrettik çocukların kar tutan kirpiklerine
(sözümüz vardı/sözümüz vardı,s.103)
dizelerinde, gülün rengini, aşkın güzelliğini ve ölümsüzlüğü.... öğrettiğini söylemektedir. bir bakıma şiirini tanımlamaktadır. onun şiiri gülün rengini, aşkın güzelliğini, ölümsüzlüğünü falan anlatır, öğretir!....
demek oluyor ki özer, şiiriyle bunları vermeyi amaçlamıştır.
bunu ilginç bulmuyor musunuz?
ben en azından düşündürücü buluyorum doğrusu!...
ahmet özer’in şiiri için ilk söylenecek şeyin kendini yazmasıdır derken bu açmazlara işaret etmek istemiştim.
özer,sürekli olarak aşkı yazıyor.
bu, onun kendini yazmasının bir başka biçimidir. sevgili, bu yeni versiyona güç katıyor. o zaman aşk daha rahat yazılabiliyor.
aşk, şiirin çok eski bir teması. hatta aşk teması,söylene/yazıla sakız olmuştur. geleneksel şiirimizin ana teması aşk.hele divan şiirinin...kendisi!..
aşkın, şiirde yeniden ele alınması kolaylığı seçmek anlamına bile gelebiliyor. çünkü çok örnek var ortada. onlara benzetilerek şiir yazılabiliyor...
aşkı yazarken tüm bu engelleri aşan bir şeyler yazmak gerektiğini unutmamalı. iyi aşk şiiri, ancak böyle ortaya çıkabiliyor.
tam bu noktadan bakıldığında özer’in şiiri, tüm şiir yapıtları bağlamında bir aşk şiiri olarak tanımlanabilir. ve bu tanım onun kolayı seçtiğini de deyimliyor. hele hep kendinden ve sevgilisinden söz ettiğini de düşünürseniz şiiri, daha da kolay bir zemin üzerinde duruyor demektir.
özer bu yapılanma içinde, yeni bir dil oluşturarak kolayı seçmenin üstesinden gelmeğe çalışıyor.
sözün kullanımında özer’in damgasını taşıyan bir şiir vardır karşınızda. ayrı beraberlikler’den başlayarak sözümüz vardı’ya dek bu ana çizgiyi saptayabiliyoruz. ne ki yer yer yinelemelere ve öykünmelere tanık oluyoruz. bu onun seçtiği yöntemden geliyor. yinelemekten kurtulmak olasılığı zayıflıyor tabii...
şiirinde hep iyimserliği öne çıkarıyor.
ne toplumla, ne toplumsalla; ne sorunla ve ne de sorunsalla falan ilişkisini kuralamıyor. iyimser, sorunsalı...unutturabiliyor.
ozanın sorunla, sorunsalla, toplumla toplumsalla ilişkisini şiirine getirmesi mi gerekir?
hayır!
böyle bir istekte bulunma hakkımız yoktur. şiirin ham maddesinin algılanması sırasında bilimsellik ve diyalektik yaklaşımın dayattığı doğruluk ve gerçeklik, ozanı böyle bir açmaza sürüklemekten koruyabiliyor. iyimser yaklaşımı seçtiğinizde ne bilimselliğin ne de diyalektik kavrayışın etkinliği söz konusu olabiliyor. herşeye iyimser bakılacaktır çünkü. sorunun, toplumun... ise bu bilimsellikle ve diyalektikle ilişkisi vardır.
şimdi, özer’in şiirinde yeni bir dil kurmanın artık sözcükler arasında oynanan kimi söz oyunları çerçevesinde kaldığını söyleyebiliriz sanıyorum. buna bir şey daha ekleyebileceğimizi düşünüyorum: özer şiirindeki bu yaklaşım biçiminin güzel sözler oluşturmayı aşamadığı...
geriniyordu doğa
ölümler
genç olmak
tohuma ulaşan çiçek
güneşli gün
hergün
ihanet yürürlüktedir sevgilim.
(ayrı beraberlikler/ yürürlüktedir,s.39)
örneğinde ‘ihanet’ sözcüğünün kullanımının söyleyişe eklediği şeyin, moda olmuş bir kullanış olmaktan öte bir özelliği bulunmuyor. güzelliği de etkisi de ordan geliyor.
kar dallardan kalktı ışıdı tomurcuklar
bahar geldi sevgilim/gömleği desenli günler
................................
çocuk sesleri karışıyor ağıtlara
................................
ey toprak diyorum/beni yoğuran dilim
anılar dökülüyor üstümüze
geceye sargılanan yıllar
..................................
.................................
(aşk yedeğinden ömrümüzün/mor bir günün ardından,s.7)
dizelerinde, baharın gelişiyle anıların üstümüze dökülmesi ve yılların gecelere sarılması kavramları arasındaki ilişki, hem somutluk hem de yakınlık açılarından hiç uygun düşmüş değildir. bu iki kavramın yer aldığı bölüm sanki sonradan eklenmiş doldurma dizeler...şiirde böyle bir durumun ortaya çıkması güzel sözler oluşturma çabalarıyla doğrudan ilişkilidir.
öğrettin güzelliğini ey şair
/alevden bir dünyayı mumdan kayıklarla geçerek/
(sözümüz vardı/akşamı kuşanan kent,s.11)
dizelerinde şiirin, alevden bir dünyayı mumdan kayıklarla geçmek’e yaraması; ozanın da bunu sağlayan kişi olması ilginçtir. bu durum,özer’in şiirden anladığı ve ozandan beklediği ile ilgili olarak değerlendirildiğinde onun hep kendine dönerek ve hep içinden başlayarak şiir kurmasının bir tür belgesi olarak çıkıyor ortaya.
ne var ki bu dizelerle de bir yeni dil oluşturulmuştur ve bu dizedeki sözler gerçekten hoş sözlerdir; güzel sözlerdir. ne ki güzel olmanın ötesinde şiire ekledikleri başka bir şey de yoktur.
tekilliğin özer şiirine katkısı ve ondan alıp götürdüklerinin bunlar olduğunu sanıyorum.
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.