Muhsin ŞENER
I.
(.................)
Şimdi, Cemal Süreya’ya bakalım. Yıl 1959. C.Süreya Mülkiye’de öğrenci. Üvercinka yayımlanmış.
Sanat çevreleri allakpullak oldular.
Birkaç dize alalım Üvercinka’dan:
laleliden dünyaya
giden bir tranvaydayız
birden nasıl
oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl
oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek
bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara
parçalarında
afrika dahil*
C.Süreya bu dizelerde lirizmin çok ilginç bir örneğini sunuyor. Laleli’den bir tramvaya binilmiştir...Yanında sevgilisi vardır. Aralarındaki ilişki sevişmeyi getirmiştir. Kişisel izlek budur. Bu şiirde lirizmin izlek boyutu sağlanmıştır. İzleğin, kişiselden gelen ve evrensele giden boyutu ortada. Herkese seslenen bir izlektir o. Ozan şiirde evrensele yeni bir yaklaşım gitiriyor. Erotizmdir bu. Çağdaş dünyanın kişiliği ve özgürlüğü belirlemede kullandığı erotizm... Ozan, ta o zamanlarda görmüştü bunu. 1956 – 1994... aradan kırk yıl yıla yakın zaman geçmiştir. Hiç bitmeyecek bir izleği seçmiş görünüyor C.Süreya.
Şiirde, izlek boyutunun ötesinde sesten gelen bir lirizm yoktur. Ne ki ses ilişkisinden oluşan bir lirizm vardır. Ozan, lirizmin etkililik ve coşku boyutlarını deyişle oluşturmayı deniyor. Öyle bir deyiş biçimi seçmiş ki bununla lirizmin etkililik ve coşku boyutlarını tüm yoğunluğu ile getiriyor. Deyişte kullandığı sözcüklerle bu sözcüklerin birbiriyle kurduğu bağlaşıklıkların yapılandırdığı lirizmdir bu. ‘birden yüreğini ellemek ‘ , ‘sevişmenin afrika dahil bütün kara parçalarında yürürlüğe girmesi...’ gibi bir somutluğu kurarken, etki alanının dışına çıkmayı düşünmenin olasılığı kalmıyor. Bir an için yüreğinizin göğsünüze doğru sarkan sivri ucunun okşandığını düşündünüz mü hiç siz?.. Bu durumda sevişme nasıl yürürlüğe girmeyecektir bana söyler misiniz?.. Bu etkilenmenin dışına çıkabilecek misiniz?..
Hiç sanmıyorum!..
Coşku boyutunda da deyişten yürüyen bir yan var. Coşkulu deyiş lirizmi kuruyor. Düşünebiliyor musunuz, Laleli’den dünyaya doğru bir yolculuk yapıyorsunuz... Yüreğiniz elleniyor... ve sevişmek istiyorsunuz!.. Bu, deyişin getirdiği bir coşku değil de nedir? Bu coşkuyu ‘afrika dahil’ sözleri daha bir katlandırıyor ve bir doruğa tırmandırıyor. Şiirin öteki bölümlerinde de yinelenerek sürüyor bu.
ölüyorum
tanrım
bu da oldu işte
her ölüm
erken ölümdür
biliyorum
tanrım
am, ayrıca,
aldığın şu hayat
fena değildir
üstü kalsın**
C.Süreya’nın
son yazdığı şiirdir bu. Lirizm,
bu şiire, tüm boyutlarıyla ve tüm yoğunluğu ile kurulmuştur.
Önce, kişiselliğin doruğunda bir izlekle
karşı karşıyayız. Ölüm konusunun evrenselliği, izleğin kişisellikten
evrenselliğe yükselmesini sağlamıştır.
/ ama, ayrıca, aldığın şu hayat / fena değildir/
dizeleri kişiselliğin
o evrensel boyut içinde parlamasıdır,
patlamasıdır. Bu kişiselliğin bizi ilgilendiren yanı ise diriliğidir. İlk iki bölümde
ele alınanlar hep evrenselliklerdir. Kişisellikle
evrensellik içiçe verilmeğe çalışılmıştır.
/ölüyorum tanrım/ bu da oldu işte/
dizelerinde kişisellik
tüm yoğunluğu ile verilirken hemen
/her ölüm erken ölümdür/ denerek bir evrensel boyut
ekleniveriyor şiire. Bu, ne sesin ne de sözcüklerin ilişkisinin bir
sonucudur. Bu,doğrudan doğruya
bir deyiş eklenmesi olarak geliyor.
Deyişin bir olanağı olarak düşüyor önümüze, avuçlarımıza.
Ardından hemen bir başka kişiselliğe geçiliyor
/ ama ,ayrıca aldığın
şu hayat/ fena değildir/ dizeleri,
kişiselliğin tüm boyutlarının açıklandığı dizeler olarak görünüyor.
Hemen ardından da /üstü kalsın/ denerek
bir evrenselliğe geçiliyor. Bu sözün kişisel olduğu besbellidir. Ne ki söz,
kişiselliği aşıyor kendi kendine. İçrekçi bir yaklaşımla, evrenselleşiyor.
Kendinde kişisel olurken evrenselleşen bir söz olarak dipdiri
dikiliyor karşımıza. Bu, bir
ilenme gibidir. Bir
kahretmedir; bir buğuzdur! ‘fena
olmayan hayatı almanın anlamı var mı?’ demektir.
Fena olmayan hayatı olan tanrıya ‘
artanları bulunan bir hayattır benimkisi; onları da istemiyorum; o artanlar
senini olsun; üstünü de istemiyorum!..’
demektir.
( ‘Lirizm Dedikleri’
başlıklı yazıdan...Şiirin Diyalektiği,
Suteni Yayınları, Ankara,1996, s.65-67)
II.
(.....................)
“Ve
yazan kişi bitmez tükenmez ile ardı arkası kesilmeyeni “kavramış”,
onu
söz olarak işitmiş,onunla uzlaşmaya varmış,
isteğine
boyun eğmiş,onda kendini yitirmiş
ve
bununla birlikte onu gerektiği gibi sürdürmüş olmak için,
onu
durdurmuş,bu kesilme içinde onu anlaşılabilir kılmış,
onu
bu sınıra sıkı sıkıya bağlayarak dile getirmiş,
onu ölçerek ona egemen olmuş kişidir aynı zamanda.”
Maurice
Blanchot
(Yazınsal
Uzam,Çev.S.Öztürk Kasar,YKY.İst.1993,s.33)
Blanchot’nun
özenle saptamaya çalıştığı bir gerçeklik
elle tutulabiliyor: Örneğin şiir, yaşamın tükenmeyen ve süren yanına
vuruyor. Parmağını hep o noktanın üzerine koyuyor ve bastırıyor. Ozan
bunu sağlamanın peşindedir. Sağlayabildiği
sürece başarılı oluyor. Hem
yerelde hem de evrenselde... Başarısını katlayarak sürdürmek mi
istiyor?.. Yine o noktayı gerçekleştirmenin peşindedir.
Yaşamın
tükenmeyen yanı, durağan
yanıdır. Durağanlığı, yaşama kaynaklık etmesini engellemiyor. Belki de
durağanlığından çoğalan
kendine özgülük, ilginçlik ve öznellik nitemlerini kazanıyor.
Kaynak olması, bu nitemlerle birlikte tükenmezliğini
sağlıyor yaşamın belki de? Kimbilir!..
Şiirde
yaşamın tükenmez yanı imgelerle gösteriliyor/gösterilebiliyor. Onun
anlatılması önemli bir
yanlışlığı getiriyor. İmge o nedenle vardır. Anlatımın şiire
egemen olması ya da yaşamın tükenmezliğinin imgelerle birlikte anlatımla
belirlenmeye çalışılmasında imge,
kolaylıkla ikincil önemde
bir araç gibi kullanılıyor ve giderek, kurulmasındaki
özen yitiyor; tek renkli, sığ, kapsamsız ve oldukça soluk bir imge
çıkıyor ortaya. Bu durumun ayrımında
olmayan ozan, imgenin ikincilliğe
düşmesine, en azından kendi şiirinde ve
kendi şiiriyle yardım etmiş oluyor. O
kadarla kalıyor mu dersiniz? Hayır hayır, kalmıyor; bu durum,
onu okuyanlara da bulaşıyor.
Çünkü bir tür kolayı seçmektir bu.
İmgenin,
yaşamın tükenmezliğinin altını çizmesi, insan bilincinde iz bırakmasını sağlıyor. Bilinç,
kişiliğimizi kuran bir
kaynaktır. Ne varsa, önce orda
oluyor. Bilinç her şeydir!.. Yaşamın
kendisi de belki onun oluşmasına,
o yolla gerçeklik kazanmasına hizmet
etmektedir.
İmge,
bilincin dışında da etkisi
altına alıyor/etkiliyor. İmgenin altüst eden bir yanı var. /Birden nasıl
oluyor sen yüreğimi elliyorsun/(C.Süreya,Üvercinka) dizesinde ‘yüreği
ellemek’ imgesi böyle bir
imgedir. İnsanı altüst ediyor. Hele, öyle bir anı düşlemeyi bir deneyin,
yüreğinizin ellenmesi sizi ne denli etkiliyor!..İmgenin bu çok somut olan
işlevi bir yandan da yaşamı değiştiriyor. Ona, hiç kimsenin bakmadığı
bir yerden bakarak gerçekleştiriyor
bunu. ‘Yüreği ellemek’ de bu durum açıkça görünüyor. Kimin yüreği
ellenebilir ki yaşarken?.. Yeni
bir bakıştır bu. O zaman yaşam, bu açıdan yeniden kurulma olanağına kavuşmuş
oluyor. Örneğin, /Laleliden dünyaya
giden bir tranvaydayız/ C.Süreya,Üvercinka) dizesindeki durumun
doğallığı içinde birden bire
çok yeni ve parlak bir pencere açılıyor
bu imge ile. Dünya hemen değişiyor ve yeni bir dünya kuruluyor
o dünyada /Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor/(C.Süreya,Üvercinka).
Salt o dünyada değil /Bütün kara parçalarında/ Afrika dahil/(C.Süreya,Üvercinka)
yürürlükte olan yepyeni bir düzen oluşuyor.
Bu yeni kurulan düzen, ozanı, özgürlüğün
sınırlarında dolaşmaya zorluyor. O özgürleşmeyi yaşayarak gerçekleştiriyor
tüm bunları. İmge onu, sanki kanatlarının
üstüne alıyor ve bir başka ülkeye, her şeyin çok daha farklı olduğu bir
başka özgür ülkeye götürüyor. Bu ülke, bu ilişkiler,bu heyecan ve yürek
çarpıntıları yepyeni bir gerçekliğin ta kendisidir. İmge bunu sağlayabiliyor.
Ve o yolla da yaşamın tükenmezliğinin
altını birçok kez ve kalın kalın çiziyor.
İmge ile oluşan bu dünyanın şiir olarak hiç görülmemiş yeni bir dili vardır. O dil, özgürlük alanıdır ozan için. Özgürlüğünü duyumsamamış olsa ‘yüreğin ellenmesi’, ‘sevişmenin yürürlüğe girmesi’ biçiminde bir dil kurulabilir miydi? O dil, ozanın özgürleşmesinin bir tür simgesi olarak şiirin üstünde dalgalanmakla kalmıyor, kullanıldıkça(tabii okundukça demek istiyorum) yeni açılımlar getiren bir dil olmayı da sürdürüyor.
( Sahi, Şiir Yaşamın Nesine/ Neresine Vuruyor? başlıklı yazıdan...)
* Cemal Süreya, Sevda Şiirleri, Bütün Şiirleri,Can Yayınları,İst.1990,s.38
** Agy,s.322
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.