Hit Counter defa okundu

HüSEYİN ALEMDAR’IN

DİL ALANI  İÇİN

 BİR DENEME

 

 

 

Muhsin Şener

 

 

Hüseyin Alemdar’ın  Gecede  Gülümseme  (Şiirler.Cem y.,İst.1987)’sinden Bir  Yüzü Güneşle Yıkamak (s.4) ile Aşk ve Prelüdler (Şiirler, Broy Y., İst. 1993)’den alınan  Cemal Süreya İçin Onbeş Prelüd (s.61) adlı şiirlerden çıkarak  ozanın dil alanı[1] için bir  çalışması  yapmak istiyorum.

C.Süreya, ‘ bir şiir ozanın  sanatı için ipuçları verir’ gibi bir şeyler söylemişti.  Tek şiir üzerinde  çalışma, hem zaman  yönünden hem de  yoğunlaşma alanı bakımından önemli bir olanaktır. Eğer C.Süreya’nın dediği gibi  o şiir, ozanın şiiri için ipuçları veriyorsa  bunları yakalayıp derinliğine çalışma olanağını elde etmiş oluyorsunuz. Geniş bir alan içinde çalışmanın getirdiği sorumluluk bir ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırılma durumu derinleşme için  kullanılabilir.

Yazınımızda  böyle çalışmalar yok denecek kadar azdır. Önem verilmediği için  böyle olduğunu sanıyorum. Ve yine bu çalışmaların bir tür yazınsal monografi olduğunu düşünüyorum.  Yazılı kültürümüzün hiçbir alanında monografiden yararlanılmamıştır. Oysa çok önemli bir alandır ve  büyük çalışmalara başlamanın ilk basamağı olarak ele alınmaktadır  Batıda.

            Şimdi çalışmalarımıza geçebiliriz:

1.         Bir Yüzü Güneşle Yıkamak adlı şirde ozan  iki düzeyli bir anlam alanı  oluşturuyor:

            1.düzey:   güneş kavramı çevresinde oluşturulmuştur.

           

güneşle  erken doğmak,

yüzünü güneşle yıkamak,

alnında umut ve güneşi taşımak,

ve

saçlarına gümüş yıldız düşürmek

 

            2.düzey:  mutsuzluklar çevresinde oluşturulmuş bulunuyor:

 

tepe takla kelepçe kasatura göötürülmek,

yaka paça sille sopa okuldan atılmak,

tomurcuğa kartal konması,

umuda kelepçe konması,

erince işkence  konması,

puştlukların direnmelere yengi kurması,

karanlığın anydınlığa yengi kurması,

çirkinliğin güzelliklere yengi kurması,

 

Bu düzeyler içinde R.Jakopsan’ın işaret ettiği seçme ve yerleştirme eksenleri doğrultusunda yapılmış özenli bir çalışmaya tanık oluyoruz.

 

güneşle erken doğmak

yüzünü güneşle yıkamak

 

ozanın, bir yerlerden aldığı  ve şiirinde kullandığı kavramlar değildir.  Bunları güneş kavramı çevresinde kendisi  kuruyor, oluşturuyor. Güneş’le yıkanıyor; güneş’le doğuyor... Güneş, bilinen ve yaygın olan anlamına bu sözcelerle yeni anlamlar  eklemiş oluyor.  O  güneş, giderek alnına / bir umut güneşi /,  saçlarına  /bir gümüş yıldız/  düşürüyor.  Bu saptamalarla  güneş kavramı, daha bir derinlik kazanmış oluyor, daha bir insanileşiyor...Böylece güneş insanlarla buluşturuluyor. Bu yolla şiir toplumsallaşıyor.  Slogancı şiire hiç iltifat edilmeden yapılıyor tüm bunlar. Bu insani ve damıtılmış  anlambilime yaslanmış yeni yapıyla  toplumcu şiirin  sürdürülmesinde  salt slogancılığa asılmanın gerekmediği ortaya çıkmış oluyor. Alemdar, yoğun  anlamsallığı toplumsal ile birlikte  kuruyor bu dizelerle.

           

            Sonra birdenbire güneş kararıyor. İkinci düzey, bu kararmayı, karanlığı deyimleyen sözcelerdir. Bu sözcelerin  anlam alanı, tepe takla/ yaka paça/ sille sopa/ kartal /kelepçe/ işkence/ puştluk/ karanlık/ çirkinlik.../ gibi kavramların oluşturduğu bir çevrim içindedir.  Bu çevrim içindeki kavramlar bir karalığı/karanlığı  anlatıyor. Güneşin getirdiği aydınlığın nasıl karardığını, karartıldığını göstermeye çalışıyor bu kavramlar bütünü okuyucuya.

Bu ikinci düzeyi oluşturan kavramlar da tıpkı 1.düzeyi oluşturan kavramlar gibi yenidirler. Ozan bunları kendi kurmuştur,oluşturmuştur;  hazır olan bir yerlerden alınmış kavramlar ya da sözceler değildirler bunlar.

            Anlambilim açısından bakıldığında,   /kelepçe  kasatura götürülmek/ tomurcuğa kartal konması/ umuda kelepçe konması/ erince iişkence konması/ puştlukların, karanlıkların, çirkinliklerin yengi kurması/... gibi, konuşurken hiç kullanmadığımız sözceleri ozan kendisi oluşturuyor.  Bunlar tabii bildiğıimiz ve sık sık kullandığımız anlam alanlarını genişletmektedirler. Bir yeni dil kuruyor bu sözceler.  O,  Alemdar’In  şiir dilidir.

            Bilindiği gibi anlambilim açısından, yeni bir mantık yapılandırıp o mantığa dayalı bir yeni dil  kurmak,  ilk koşul  şiir için. Gerek o yeni mantık ve gerekse o mantığın uygulama alanı olan yeni dil, şiirde ele alınan düşüncenin  çıplaklığını yeni giyisilerle örterek  ona yepyeni bir görünüm vermekte ve o görünüm içindeki  düşüncenin  ve tabii o düşüncenin dayandığı olay ve durumların dünyasının  yenibaştan kurulması  gibi devrimci bir  olguyu  ortaya koymaktadır.

Alemdar bunu başarı ile gerçekleştiriyor. Başarırken özel bir çaba harcadığını hiç duyumsatmıyor.  Eğer  o  çaba  bir tür görünürlük kazanmış olsaydı  yapaylık çok sırıtmış olacaktı. O zaman da şiirlik yitecekti. Oysa  sanki dizgelere şiirsellik kendiliğinden gelip oturmuştur. Göstergelerin dokularında  sanki bu şiirlik varmış gibi duyumsuyoruz. Tabii bu önemli bir ustalıktır. Alemdar’ın her iki yapıtında da bunu görüyoruz. Belki her şiiri için söyleyemeyiz. Ne ki yaygın olarak böyle bir nitemi olduğuna tanık oluyoruz.

Alemdar, iyi bir şiir işçisidir.  

            Bu noktaya gelmek için izlenen  anlambilim verilerinin gösterdiği   yolu izlenmenin  somut konuşmak, somut şeyler söyleyebilmek için çok önemli olanaklar sağladığını da belirtmeliyim.

 

2.          Cemal Süreya İçin Onbeş Prelüd’den alınmış:

           

rumeli uçuşlu bir güvercin kanadında üstü kalsın şiirin,

            kırılan bir dilin dudağında cıgaran

            her ölüm erken ölüm mü orada da

                                                           (s.61)

           

Bu şiirdeki sözceleri ele aldığımızda ilginç sonuçlara ulaşıyoruz:

 

Rumeli:  Anadolu değil...Yabansı, uçarı...

Uçuşlu:  Kanatlandıran, uçuran, yükselten, yücelten

Bir güvercin kanadı(nda):  Güvercin gibi (öteki kuşlar gibi değil, salt güvercin gibi) kutsanan, özel önem verilen , kutsal bulunan...

Üstü kalsın şiirin:  Bu adı taaşıyan şiirin (C.Süreya için söyleniyor)

Kırılan :  Hiç kullanılmadan,zorla kırılan, yok edilen, öldürülen, bir daha canlanmamak üzere yok edilen,

Bir gül(ün) :  Sevgi, mutluluk, aşk, canlı olmak, verimli olmak,

Dudağında cigaran:  C.Süreya’yı deyimliyor. O’nun sigarasını tabii...

Her ölüm erken ölüm mü? :  Dünyaya doyulamıyor, hiç kimse yerini bulmamıştır, hep yapılacak bir şeyler bırakılmıştır gerilerde...( Bilindiği gibi C.Süreya’nın Üstü Kalsın şiirinden bir dize)

Orada da :  öte yanda (ahrette), öte dünyada da...

 

 Hüseyin Alemdar, bu üç dize içinde  Cemal Süreya’nın Üstü Kalsın  şiirini anımsayarak   O’nun  sanatı, şiiri ile  şiire ve sanata getirdikleri üzerinde kimi önemli belirlemeler yapıyor. C.Süreya’nın yenilikçi, yabansı ve uçarı ... tadını vurgulamak   istediği hemen  görülüyor.  Bu durumu açık seçik ortaya koymuyor; hatta o düşünceyi aktarmak istemiyormuş gibi bir tutumu seçtiği seziliyor.  Bir tür  tecahül-ü arifane tutumdur bu... Yukarıda  şiirselliği  sağlayan çabanın hiç duyumsanmamasına işaret ederken  de aynı  nitemin altını çizmiştik.

Alemdar, C.Süreya’nın şiirini güvercin kanadı  olarak tanımlarken  güvercin’i kullanıyor. Güvercin tüm öteki kuşlardan ayrılıyor.  Önce kutsal biliniyor.[2] Sonra  C.Süreya’nın şiiri bu kutsal kuşun; hayvanın değil; kuşun!..seçilmesi, C.Süreya’nın şiirini algılamasındaki özeni ve duyumsamanın  derinliğini gösteriiyor...Güvercinin kutsallığı bu özeni  katlıyor. Güçlü bir imgedir bu!..  Ne var ki Alemdar böyle bir imgeyi bile  çok diri tutmamaya özen gösteriyor. Bu, onun  şiirsel yaklaşımının rengini oluşturuyor.

Kırılan bir gül

tanımlaması az mı önemli bir tanımlamadır sanıyorsunuz?  Solan değil, kırılan!... Kırılan tanımlaması;

  aldığın şu hayat

            fena değildir

üstü kalsın

 

diyen bir ozana  yakışan bir düzenlemedir.

 

Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:

 

Hüseyin Alemdar,  şiirlerinde  anlambilimden yararlanmasını biliyor. 

Şiirini anlambilime yaslanan bir yeni mantık üzerine oturtuyor.  Bu tutumu ona güçlü bir şiir kurma olanağı veriyor. Yeni anlambilimsel yapı yeni bir dil  kazandırıyor. 

Bu dil, yinelenmeyen bir dildir.

Bu dil, kurmaca olmasına karşın  içindeki kurmaca oluşturma çabası hiç mi hiç görünmemektedir.

 

Anlambilime yaslanması Alemdar’a ikinci bir olanak daha kazandırmıştır.  Düşünceyi şiirin

dokusuna yedirmek... Hiç duyumsatmadan  düşüncenin çıplaklığını kapatmasını biliyor. Bu durum, onun, şiirin  sözcüklerle yazıldığını çok iyi kavradığını gösteriyor. Şiir yazmak için  salt o dili bilmek  yetmiyor. Hem o dili bilmek, hem de onu çok iyi kullanmak gerekiyor. O nedenledir ki anlambilim Alemdar’a çok yardımcı olmaktadır.  O yoldan yürüyerek dili yenilemeyi başarıyor  Alemdar.      

 

Alemdar bir dize ozanı değildir. Ne ki her dizesini işliyor. O iyi bir şiir işçisidir. 

 

 


[1]   Prof.Dr.Doğan Aksan, Şiir Dili ve Türk Şiir Bilgisi, Be-Ta Basım Yayın,İst. 1993,s.114 ve ötesi:

‘dil alanı’ ya da ‘kavram alanı’ kavramı, anlambilimsel açıdan yeni bir kavramdır.  Yazınsallığın, özellikle şiirin anlaşılmasına katkıda bulunabilir. 

Dilbilimdeki (alm.Sprachfeld) ‘kavram alanı’ ya da ‘dil alanı’  kuramına göre,kavramlar, insan zihninde tek tek değil, ilişkili, bağlantılı olarak öteki kavramlarla bir arada bulunmaktadır. Göstergelerin gerçek değerleri de ancak böylece belirlenir.

Bu alanda  Alman Bilgin J.Trıer’in ‘dil alanı teorisi’, daha sonra,L.Weısgerber ve onun çalışması  Türkçe’ye  ‘Dünyanın Zihinsel Gelişmesinde  Dil Alanları’ adıyla  Hüseyin Sesli’ tarafından çevrilmiştir.

Arıklı- Tunçdoğan-Berke Vardar’ın Semantik Akımlar,s.34’de de bu konuya ilişkin açıklamalar  vardır.

F.Dornseıff’, Alman sözcük hazinesini yirmi büyük grupta toplayan yapıtı Doğan Aksan tarafından   Belleten 1960,s.393-398’de tanıtılmıştır.  (D.Aksan,Anlambilim ve Türk Anlambilimi,AÜ, DTCF yayınları,Ank.1987,3.basım.s. 44-46)

[2]  Nuh, Nuh Tufanı  bitince,  karalardan suların  çekilip çekilmediğini  anlamak üzere  güvercini görevlendirir...Öyle sanııyorum ki  güvercinin kutsallığı bu söylenceye dayanıyor.  Bir söylence de olsa böyle bir anlayış vardır.

 

 

ANA SAYFA    YORUM     GERİ

Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.

Yazıların her haklı saklıdır.