Hit Counter defa okundu

İZLEĞİN  YEDEĞİNDE OLMADAN

 

 

Muhsin Şener

 

 

 

Ozan Adnan Satıcı’nın, PROMETE’nin  Kasım-Aralık 1993 sayısında yayımlanan SARNIÇ adlı şiirini okuyunca epeyi sarsıldım. Türkiye’deki terörü, ilk kez  şiirde  Adnan Satıcı ele alıyordu. Terörün, şiirimize girinceye dek  yaşamımızın her yanını  kaplamış olduğunu düşündüm, yüreğim burkuldu. Şiirimize dek giren terörün, yaşamımızı ne denli sarsmış olduğunu  tüm boyutlarıyla kavrıyorum şimdi, sarsılıyorum!..

İkinci kez  Adnan Satıcı  beni  ‘Sarnıç’la’  sarstı. Terörü ustalıkla işlemişti.  Bir destan mı yazmalıydı, bir reddiye mi, medhiye mi... bilmiyorum?.. Ne ki  ‘Sarnıç’la’  Satıcı, terörü gerçekten  şiir boyutları içinde, gözlemden  betimlemeye ve çokboyutluluğa değin  tüm dengeleri düşünerek ve başarılı bir biçimde kurmuştu.

 

Anlam araştırması

           

            Bu şiirde izleğin önemi vardır. Aktarılması gereken izlektir. O nedenle  anlam araştırması’na ağırlık verilmiştir.

Adnan Satıcı, önce şiire  ‘Sarnıç’ adını vermekle kanayan bir yarayı  adlandırmıştır.  Sarnıç, su deposudur. Sarnıcın yüzünde sürekli bir ıslaklık olur. Bu ıslaklığı ortadan kaldıramazsınız. Sanki  bu ıslaklıkla eşdeğerlidir.   O nedenledir ki şiir, doğru bir ilişki içinde adlandırılmış bulunuyor.

            su damlıyor. dur durak bilmeyen döngü

            .......kalbimi

            hergün biraz daha derinleşen bu kuyu

            boğuyor,

 

dizeleri, şiirin Sarnıç adıyla özdeşleşiyor.

 

            Sonra, gerillanın bakış açısı denenmiş. O, bu  olaylara nasıl bakıyor? Bunu düşünmüştür  ozan:

           

            an. ölü hücrelerimden hayata  adak

            gün, umarımdan bir tutam yağma

            geri çekiliyorum bu haksız savaşın

bütün mevzilerinden

çekiliyor ayaklarımın altında toprak

göçüyorum derme çatma bir tarihin

varla yok arası yurdundan

ağır aksak...

 

dizeleriyle, gerillanın konuyu nasıl anladığı ortaya konmaya çalışılıyor.

 

Yukarıda belittiğim gibi izlek bu şiirde önemlidir. Aktarılması gereken odur.  Bu noktadan bakınca Sarnıç’ın yoğun anlamsallıkla örülmüş bulunmasına şaşmamak gerekir. Sarnıç, bir anlamsallık boyutluluğu içinde olmalıdır. Şiir, izleğin aktarılması için bir araç olarak seçilmiştir. Böyle ağır bir konunun tüm boyutlarıyla  değil, kimi boyutlarıyla ve hele şiirle  ele alınması hoş  olmayabilir/ hoşgörülmeyebilir. Şiirin  bu konuyu, ele alınan boyutlar içinde,  tüm yoğunluğu ile anlatamaması  olasılığı bile vardır. Şiirin güçsüzlüğünden değildir bu. Şiir, yeni bir dil kurarken böyle yoğun bir konunun boyutlarının  açıklamasını yapamayabilir. Çünkü işlevi bu değildir şiirin. Onun gerçekliği başka bir şeydir...Satıcı, Sarnıç’ta bu durumun bilincinde olmuş ve şiirini bu bilinçle dengeleyebilmiştir. Söz konusu dengeyi kurarken,  önce gerillanın olaya bakışını değerlendirmek istemiştir. Yukarıda verilmiş bulunan dizeler bunu gösteriyor. Bu açı özneldir; şiire de uygundur. Nesnel olması ( izleğin öneminden ötürü) gerekmiyordur.  Gerillanın öznel bu bakış biçimi, ikinci bölümde de sürdürülmüştür:

 

            su damlıyor. fotoğraftaki bulanık derinlik susku

havada taşlaşan göz simgesi.

bembeyaz yaprak

 

dizeleriyle getirilen hep öznelliktir ve bu öznelliğin  şiire  aykırı yanı hiç yoktur.

           

            su damlıyor .yaraya dokununca bıçak kanıyor

            neresinden baksan gerçek bu

 

dizeleriyle  ozan giriyor araya. Bu kez de onun olaya bakışını görüyoruz. Bu açı da özneldir  ve şiire aykırılığı yoktur. Sonra dünya giriyor araya. Dünyanın bakışı nedir sorusunun yanıtı aranıyor sanki:

 

            konulmamış bir adı olmalı dünyanın

            yerden göğe, buluttan derinliğe gizli bir geçit

 

ve ardından da

 

çocuklar şöyle düşünüyor

 

dizesi gelip oturuyor.

Bu anlamsal düzenleme de özneldir ve şiirin yanındadır. En azından onunla paraleldir. Öznelliğin, nesnellikle sık sık karıştırılması ya da  en azından öznellik derken, nesnelliğin anımsanmış bulunması,  şiirin nesnel bir yaklaşımı  olmayacağı  anlamına alınmamalıdır.  Burada sözü edilen öznellik, işlenen izleğin şiirselliğe  yatkın bir yanından ele alınarak alımlanmasıdır. Bunun, izleğe boyun eğilmemesi için seçilmiş bir yöntem olduğunu da söyleyebiliriz. Burada nesnel bir yaklaşım seçilmiş olsaydı   o zaman terör konusunun anlamı, nedenleri, sonuçları  ve bundan kurtulmanın yol ve yöntemleri konusunda  görüş/görüşler, düşünceler açıklanacak ve bunların savunması yapılmış olacaktı. Böyle bir yöntem her şeyden önce  şiire uygun  düşmeyecekti. Çünkü şiir, düşüncelerin okuyucuya aktarılmasına ve bu yolla da okuyucuda bir bilincin, bir bilgi birikiminin oluşmasına uygun değildir; doğası gereği uuygun değildir. Çünkü şiir bir yeni dildir. Çünkü şiir bir yeniden düzenlemedir ve yeni bir dünya kurmaktır. Böyle bir şeyle aktarılmak istenen düşüncenin ‘aktarılmak istendiği’ boyutlar içinde  ve yoğunlukta, doğrulukta  ve nesnellikte  aktarılması  hiçbir zaman olası değildir. Zaten şiir de bunu yapmaz!..Bu iş için söze ilişkin öteki sanat alanları var. Öykü, roman, anlatı, tiyatro vb...Bunlarla düşüncenin tüm boyutlarıyla  ve istenilen  yoğunlukta  ve anlamda  bilinç oluşturacak gibi  akratılması olasıdır. Şiirden bunu beklemek  yanlış olur.

 

Bir de şu:

 

Şiirin nesnellikle  ilişkisi olmayacak mıdır? Şiir alanı içinde nesnel yaklaşım yok mudur?   Diyalektiğin  şiirde geçerliliğini savunmak, diyalektikten  yoksun şiirin eksik olduğunu, diyalektiğin şiirde hep dipdiri tutulması gerektiğini söylemek öznellikle nasıl bağdaştırılabilecektir?

 Diyalektiğin şiirde kullanımı, algılama ve alımlama  aşamalarında  iletinin doğru algılanması  ve doğru alımlanmasına ilişkindir. Burada diyalektik kullanılamamışsa ya da diyalektiğe aykırı algılama ve alımlamaya dayanılmışsa şiir, yanlış kurulmuş olur. Bu yönün, şiirin düşünceyi doğru ve eksiksiz aktarmakla bir ilişkisi yoktur. Öznellikle  belirtilmek istenen  iletinin  aktarılmasıdır. Bu, şiirle yapılamaz; yapılırsa noksan yapılmış olur. Alımlamanın şiirle ileti konusu yapılması, o alımlamanın öznel  yanının iletilmesiyle  sınırlıdır. Ozan bu sınırı  iyi saptayabilmeli ve bu sınırı iyi çizebilmelidir. Yoksa açmaza düşecektir. Çok görülen ve çok karşılaşılan, yaşanan bir  durumdur bu.

 

su damlııyor. su damlıyor. su damlıyor.

uykusuna sızıyor Kabil’in isteksiz bıçağını uyandırıyor

 

dizeleriyle  bitiyor  şiir. İsteksiz çıkarılan  ve kullanılan bir bıçaktır gerillanın kullandığı, askerin kullandığı... tıpkı Kabil’in yaptığı gibi.

Şiir bu anlamsal boyutları  içeriyor.

 

            Şiirsellik araştırması

 

            Satıcı bu şiirinde şiirsellikten hiç ödün vermemiş görünüyor. Hep, şiiri yakalama uğraşı içinde olmuştur. İzleğin ağırlığı altında ezilmiyor; izleğe tutsak olmuyor. Bu noktayı, izlekle ilişki açısından yukarıda açıklamaya çalışmıştım. Şiirsellik yönünden de bu bölümde  açmağa çalışacağım. 

İzleğin altında ezilmek, şiirselliği de ortadan kaldırabilirdi. Oysa öyle yapılmamıştır.  Ozan hep o nedenle ve tüm fırsatlarda  şiiri arıyor ve onu buluyor.

            Önce, çok anlamlılığın gereğine inanmıştır Satıcı ve şiirini bunun üzerine kuruyor.  Çağrışımsal yöntemle kurduğu görülen bu anlamlılığın, anlamsal zenginliğin, şiirselliği getirdiği görülüyor. İşlem, ‘Sarnıç’ adıyla başlıyor. ‘Sarnıç’ın çağrıışımsal anlamları var.  Bunlardan  ‘kanayan bir yara’ anlamıyla teröre ad oluyor. Sözcüğün bu anlamsal boyutluluğu onun  zenginleşmesini sağlıyor.  Sarnıç,  boylu boyunca gelip  şiirin orta yerine  oturuyor:

           

an. ölü hücrelerimden hayata atak

            gün........

           

dizelerinde  an’ ve ‘gün’  yepyeni  ve yoğun bir anlamsallıkla dipdiri durmaktadır şiirin içinde.  /her anımı olduğu gibi her günümü de ölüme adamışım/  gibi, bir şiirsellikten hiç ödün verilmeden  katmanlı bir  anlamsallık getirilmiştir.  Burada biçimsel niteliklerden söz edilebilir. Ne ki bizim için önemli olan şiirin yakalanmış olmasıdır. Yine burada izleğe yenilmeden  şiirin nasıl yakalandığı görülüyor:

 

            su damlıyor.

            su damlıyor. fotoğraftaki bulanık derinlik .susku

            havada taşlaşan söz imgesi....

 

dizelerinde de ‘fotoğraftaki bulanık derinlik’ grubu ‘su damlıyor’ tümcesiyle birlikte  düşünüldüğünde, terör kanamasının bir boyutu daha  belirginleşmektedir. Bu yüz, salt ‘derinlik’  sıfatıyla değil, ‘bulanık’  ve ‘fotoğraftaki’ sıfatlarıyla  birlikte belirtilmiş bulunuyor.  ‘Bulanık bir derinlik’tir bu!.. Ve bu derinlik,  canlı da değildir; fotoğraftaki  gibidir.  Olayın ürkütücü boyutu, şiirlikten hiçbir şey yitirilmeden nasıl seçkin ve acıtıcı  biçimiyle ortaya getirilmiştir görüyor musunuz?  Satıcı, izleğe boyun  eymiyor, onunla sürekli savaşıyor:  /günberiden günöteye eğilmesi sarı safran gülün/ dizesinde, ‘günberiden günöteye’ sözcükleri dilbilimsel bir yeni yapının şiire nasıl bir anlamsal boyut verebileceğinin örnekleridir.  ‘gün’ sözcüğü, ‘öte’ ve ‘beri’  yer zarflarıyla birlikte yeni birer sözcük oluşturmuş ve bunlar  ‘bugün’ ve ‘yarın’ sözcüklerinin yerine konulmuşlardır.   Satıcı, dilbilimin olanaklarını burada şiire yedirmiştir.

 

            diyarbakır ikircikli

            saçaklarında gecikmiş bir yağmur beklentisi

            bir dağın güzeyini andırııyor

 

dizelerinde de dilbilimin üretimsel boyutta kullanılışına  tanık oluyoruz. ‘güzeyini’, böyle üretilmsel boyutlu bir sözcüktür ve ‘kuzey’ ile ‘güney’ sözcüklerini içermektedir.  Güney sözcüğünün ‘gü-‘ hecesi alınmış, kuzey sözcüğünün de ‘-zey’ hecesiyle  birlikte  ‘güzey’ sözcüğü üretilmiştir.  Diyarbakır’ın güneyde bulunması bu işlemde yönlendirici olmuştur. ‘güzey’ üretimsel boyutlu sözcüğü şiiri de boyutlandırmıştır.

 

            ......ibrahim

            dilini tarazlıyan gerilla sözcüğü ile

            şiire selam kesmiş

            bir yanı iyiden iyiye aksıyor

 

dizelerinde, Satıcı’nın,  çalışmasında şiiri niçin hiç uzak tutmadığının yanıtı vardır. /şiire selamı kesince/ gerillanın bir yanı iyiden iyiye aksıyor!..

Bu, şiirin gücüdür!..

Böyle bir ilişkiyi dipdiri tutanlar sarnıçlar oluşturamazlar.  Öte yanı önemli görmediği için ozan bu noktaları  şiirine  koymayı hep  öne almıştır.

Çünkü önemli olan şiirdir!..

Yoksa izleğin tutsağı olup ona yenilmek vardır...

Bu tuzağa düşmemek gerekiyor!..

 

Satıcı, şiirini bitirirken;

 

su damlıyor.su damlıyor

su damlıyor

........çeperlerinden

uykusuna sızıyor Kabil’in  isteksiz bıçağını uyandırıyor

 

diyor. Habil ile Kabil, Adem’in çocuklarıdırlar. Evlenmek istedikleri aynı kız için birbirlerini bıçaklarlar. Habil, Kabil’i öldürür!.. Sonra da pişman olur. Bu pişmanlık insanlık tarihi boyunca sürer gelir...Söylence olarak sürer gelir...

            Gerillanın yaptığı da budur!..diyor ozan...İsteksiz bir bıçaktır salladığı... Onu buna yönlendirenlerdir suçlu olanlar...diyor...

            Budur önemli olan da zaten...

 

Satıcı’nın bu dizelerle  şiirine tarihsel bir derinlik vermeyi denediğini de söylemeliyim...

Satıcı, izleği olan, hatta izleğin yoğunluğu bulunan böyle bir şiirde izleğe hiç ezilmemiştir. Onun hiç tutsağı olmamıştır.

Şiirinden hiç mi hiç ödün de vermemiştir.

Bunu çok önemli buluyorum.

 

 

 

ANA SAYFA    YORUM     GERİ

Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.

Yazıların her haklı saklıdır.