defa okundu
kenan mümtaz akışık
sürekli şiir üretiyor
muhsin şener
sürekli şiir üreten bir ozan kenan mümtaz akışık. bunları yayımlamamış olsa bile sürekli şiir üreten biri.
bilgisayarının başında şiir için oturmasa yaşamayacak sanki.
halen yayımlanmış yedi şiir yapıtı var.[1]
hep en iyi şiiri aramış...
kızılay meydanı’na yakın izmir caddesine inen üst geçidin sağında havuzlu kahvedeyiz.
renk renk balıkların yüzdüğü kahvenin ortasındaki küçük havuzun kenarında bir masaya oturup saatlerce söyleşmekten çok tad alır olduk uzun zamandır...
birdenbire koyu bir şiir söyleşisine dalıyoruz...
her izleğin şiirde yer alabileceğini; izleğin şiirleştirilmesinin öne çıkması gerektiğini söylüyor.
propaganda yapmak için şiir yazılamaz, diyor. düşüncenin ayrıntılarını açıklamak ve tabii bu yolla bir düşünceyi açıklayıp öğretmek gibi bir amacı olamaz şiirin diyor.
bunlar önemli geliyor bana. çünkü şiirin, bir düşünceyi açıklamak ve ona yandaş bulmak gibi bir işlevi olmadığna inananlardanım ben. şiirin bir düşünceyi anlatmak, açıklamak gibi bir işlevinin olamayacağını ve şiiri böyle bir işe koşmanın ondan, gücünün üstünde birşeyler istemek demek olacağın savunanlardanım.
bu görüşü savunan çok yazı yazdım.
şiirin, güzeli/güzel olanı dile getirmesi gerektiğini söylüyor.
estetik şiirdir ya da estetik esastır ve şiirde mutlaka aranmalıdır diyor.
estetiğin çelişkide olduğunu söylüyor. çelişkiyi bulup göstermelidir, diyor. estetiğin bu yolla oluşturulacağına işaret ediyor. çelişkinin anlatılması, açıklanması gerektiğini de söylüyor. güzelliğin anlatılması gerekir demiş oluyor. bu anlatımın, şiirin olanaklarıyla sınırlı olması gerektiğini de eklemeyi unutmuyor.
esine inanıyor. esinin, bir tür anımsama demek olduğunu söylüyor. bir renk, bir ses, bir çizgi, bir olay ya da bir durum...böyle bir anımsamayı gerçekleştirebiliyor. bu anımsama, bir süreci başlatıyor: şiir kurma sürecini...
bu süreç bir düz çizgi değildir akışık’ta. çizgi zaman zaman başka yönlere de dönebiliyor. kimi kez şiirin bittiği yer, hiç de anımsanan nokta olmuyor/olmayabiliyor. orada başka bir şiirin oluştuğu görülebiliyor. anımsama noktasındaki yoğunluğun bir başka zaman, bir başka şiir oluşturması için özel bir çaba harcamıyor. sürecin düz çizgi olarak sürmesini sağlamaya özel çaba harcamıyor.
anımsama kavramıyla anlatmağa çalıştığımız esin anı biraz daha derinleştirildiğinde şiirin izleğini algılama/alımlama durumu ile karşılaşılıyor. algılamanın (tez+antitez+sentez) ilişki ile oluşturulduğunu kabul etmiyor. diyalektiği çalıştırdığını söylemiyor/ söyleyemiyor. şeyi/ şeyleri böyle bir yönteme yaslanarak algıladığını belirtemiyor; belirtmek te istemiyor galiba?..
şeyi/şeyleri algılamanın dışavurumlarına ilişkin şiirindeki çok örnekte, diyalektiğe yaslanıldığı çok çok açık!..
çelişkinin, şiirinde ana sorun olarak yer aldığını söylüyor da çelişkinin, (tez+antitez+sentez) in diyalektiğin ana denklemi olduğunu söylemeye dili varmıyor.
tüm şiirlerinde çelişkinin özenle arandığı açıkça görülüyor oysa.
ben, anımsama ile başlayan sürecin ilermemesi sırasında yani şiirin yazılma aşamasında çelişkinin ayrımında olurum, diyor. onu önceden görüp beni etkilemesini yazacağım şiirle ortaya koymaya çalışırım demiyor. sürecin işlemesi sırasında bilinçaltının da etkin olduğunu belirtiyor. öyle anlaşılıyor ki şiirini çoğu zaman bilinçaltı yönlendiriyor ve oluşmasına katkılarda bulunuyor. onun birçok şiirinde bilinçaltının etkinliğini görmek olasıdır. en son şiiri “taşlar” bunu çök iyi bir biçimde gösteriyor.
taş, akışık’la adeta bütünleşmiş gibidir. taş, aynı zamanda ahlat’la da içiçedir.
onun kişisel tarihinde ahlat, önemli bir yer tutuyor. her yaz oraya gidiyor. ahlat’ı unutmamaya da özen gösteriyor. bu özeni şiirlerine de yansıyor.
ahlat denilince taş anımsanıyor. hemen hemen benzersiz mezar taşları ve tarih anımsanıyor!..onların akışık’ın bilinçaltını etkilememesi düşünülebilir mi? tabii şirini de...
taşlar, böyle bir şiirdir:
aşık olmadıkları için/ölümsüz sessiz/hareketsizdirler/sabırları örter/acılarını taşların/--duyarlı olduklarını/geçmişin satırbaşlarını/ taşların çınlattığını/ kimse bilmez/--analaşılır gibi değil/hızlı durağanlıkları/--bakmayın/suskun beklediklerine/anıtlarda/-- toprağın üstünde altında/her iklimde mevsimde/sahipsezlerin/çıplak heykellerin/dostudurlar çünk/-- toprağı öyle avuturlar/öyle tarih yazarlar/sürekli karşılıksız/geleceklere/
1947- 1991 arasındaki yıllarda felsefe ile özellikle islam felsefesiyle yakından ilgilendiğini söylüyor. bu ilgi onu islam dünyasında beyin verimsizliği ve ahlatlı tacettinler[2] adlı yapıtların gerçekleştirilmesine getirmiş. hiçbir felsefenin etkisinde olmamaya özen gösterdim, diyor. şiirinde de bir felsefenin izi yokmuş. buna özel önem verdiğini söylüyor.
ege uygarlığına hayran olduğunu ve böyle bir uygarlığın nasıl gerçekleşebildiğine şaştığını da ekliyor. tabii yunan ve ege mitolojisini de öne çıkarmaya çalıştığını belirtiyor. bu mitosların o insanların dünyayı ve kendilerini nasıl anlayıp algıladıklarını da; mitolojinin bir yaşam biçimi olarak her türlü çelişkiyi işlediğini de söylemekten geri kalmıyor.
tüm bunların altında yatan felsefenin diyalektik felsefe olduğunu galiba görmezden geliyor. buna gözlerini kapadığını düşünüyorum.
doğu’nun, mitosları tek tanrılı dinlerle kovmasına karşın batı’nın onlardan simgenin işlevini ve önemini kavrayarak kullanmayı sürdürdüğünü söylüyor. bunun, batı’nın sanat ve felsefedeki ilerlemişliğinin altında yatan nedenlerden biri olduğunu da belirtmiş oluyor.
akışık’la yaptığımız bu yoğun söyleşinin şiir konusunda önemli ipuçlarını verdiğini sanıyorum. özellikle akışık’ın şiiri için çelişkinin şiirdeki yerinin ve öneminin altını bir kez daha çizmiş oluyoruz. onsuz şiir olamayacağını da kalın kalın yazarak söyleyerek belirtmiş oluyoruz.
[1] karınca yeniği, ist.1991; zaman gibi, ankara,1993; güneşe taşındık, ankara, 1994; zaman satılırsa, ankara 1998; sürgün gözler, ankara 1999; yok, ankara 2000; yanlış insan, ankara 2001; zaman çöküyor, ankara 2003; yayıma hazır serçe gölgeleri adlı şiir dosyaları...
[2] islam dünyasındaki beyin verimsizliği, ürün y., ankara, 248 s.; ahlatlı tacettinler,güldiken y., ankara,2002,421 s.
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.