defa okundu
ŞİİR İÇİN ESKİZLER 6
MUHSİN ŞENER
ŞİİR SÖYLEMİ
Ozan Arif Damar, Akif Kurtuluş’un Aşk ve Katil başlıklı şiirini ayın şiiri olarak seçmiş.[1] Akif Kurtuluş’un bu şiirinde eğemen olan söylemi Necmi Zeka’nın şiiriyle karşılaştıracağım.Bu karşılaştırmadan şiir söylemine ilişkin ilginç saptamalar çıkarabileceğimizi düşünüyorum.
Önce Akif Kurtuluş’un şiirinden kimi dizeleri alıyorum:
Aşk ve katil
Uzaklık avutur
Ve sessizlik başlar acıtmaya
İhanet, ayrılığa borçlanmaktır
Bilinmez, kimden akar en çok kan orda
Her aşk bir gün, kendi katilini bulur
Silah çeker biri, öteki ortak olur suça
Mecalim yok yeni cinayetelere, körelmiş maharetim
Bir kurbanım var ki, öldüm ölesi bende yaşar
.........
Bütün yalanlarımı buruşturdu vicdanım
Benden eksilen hakikat, fazlaymış artık hayata
Tek mülküm kaderimdi, ve dalaştım
Unutulur emanette zaten, ruhum da
Varlık Dergisi’nin aralık 2003 sayısında yayımlanan ozan Necmi Zeka’nın son şiirlerinden
biri:
...
Ülkemizde soğuk öfke pek müziğe yansımaz
Zart zurttan bahsetmiyorum dosyalar kabarır
Eşraf kızları öğretmenliği turist sanır
Şapşal renkler karışır şıp şıp ağızdan akan sulara
Heyecan kavrulur kartpostalalara yürek yağı bulaşır
Resmi araç olmak isteyen kızlardan bahsetmiyorum.
.......
.......
......
Yıldırıyormuş çabuk sevinen insanı
Kimsenin yaratmadığı bu koyun koyuna düzeni
Ormanı yansıtıyor girdisinden çıktısına
İçinden şeffaf teller geçiyormuş kendi kendine
Mesafeli güm bam güm hareket etütleri
.....
Akif Kurtuluş, şiirinde, ihanet, ayrılık, kan akması, aşk, katil, silah çekmek, suç, suçlu, kurban, ölüm gibi kavramları seçmiş ve kullanmış bulunuuyor. Zaten şiirin başlığı da ‘aşk ve katil’dir. Bu kavramlarla oluşan bir ortam vardır şiirinde. O ortamın genel karakteri, şiirin köklerinin gelenekselin ta derinliklerinde olmasıdır. Bu kavramlar ve onların oluşturduğu dünya gelenekselin içinde büyüyüp gelişen bir dünyadır.
Geleneksel içinden boylandığı açıkça görülen bu Akif Kurtuluş şiiri, benzerleri çok olan şiirlerden biri olabilir ancak. Çünkü onun kurduğu dünya tanıdık bir dünyadır ve o tanıdık dünyanın verilerini seçmekte ve şiirinde kullanamakta hiçbir sakınca görmüyor Akif Kurtuluş. Böyle şiirler bulunsa ya da çok olsa bile...
M.Bakhtin, şiiri kurarken ozan; “sözcüklerden başkalarının amaçlarını çıkarır. Böylece, dilin somut ve özgül bağlamlarla bağlantısını kesmiş sözcükleri, biçimleri kullanır.”[2] derken tam da Akif Kurtuluş’un bu şiirde yaptığına dokunuyor. Sözcüklerin somut ve özgül bağlamları içinde şiirde kullanılmasının şiir dilinin tarihselliğe ve ideolojiye açılmasını getireceğini de söyler Bakhtin. Akif Kurtuluş’un ‘aşk ve katil’ derken bile böyle bir ideolojik ortamın içinde devinmekte hiçbir sakınca görmediği anlaşılıyor. Oysa şiiri kurmanını olanağı elden kaçırılmış oluyor böyle bir ortamda. Tarihsellikten söz etmek zorundasınızdır;belki de ideolojiden...
Nitekim, ‘aşk ve katil’de ihanet’ten, akacak kan’dan söz edilerek geleneksel bir insan yapısı ortamına balıklama dalınıyor. Aşk konusunda da böyle bir ortam oluşturulmuştur. Her aşkın bir gün kendi katilini bulacağı söylenerek soyut bir ortamın kurulması sağlanmıştır. Soyut ortam kurulması şiir oluşturmaya uygun değildir demiyorum. Aşk, aşkın katili...falan gibi söz grupları, şiirsel ortamın geleneksele doğru hızla kaymasını gerçekleştiriyor. Buna engel olunamamıştır. Çünkü böyle bir ortam istenerek kurulmuştur. Geleneksel içinden yürünmek istenmiştir. Burada istenerek kurulmuş olan soyut ortamın geleneksele kayılmasında kolaylık sağladığını görüyoruz. Tedirgin eden bu tutum olmuştur.
Akif Kurtuluş, yer yer vicdan’dan, hakikat’ten, hayat’tan, kader’den, ruh’tan...filan da söz ediyor. Bu kavramlar şiire bir soyut alan kuruyor ister istemez. O soyut alan derinliklerinde bir doğu dünyası anımsatıyor ya da oluşturuyor. O dünyanın içinde şiiri, girdiği kılıklardan soyup tertemiz getirmek çok kolay olmuyor sanıyorum. Bu bulanık hava ıçınde dolanarak şiir kurmak da o denli kolaylık getiriyor. Çünkü hiçbir şey net değildir o dünyada. İsterseniz, ideoloji, tarih, din....falan filan koyabilirsiniz şiirin içine. Böyle bir evrenden geliyor doğu.
Akif Kurtuluş ayağını buralara basmıştır.
Tabii böyle ortamlar kurularak şiirler yazılabilir. O şiirlerin benzerlerini gelenekte bulmak çok mümkündür. En azından, havası benzeyen şiirler bulmak ve çok sayıda bulmak mümkündür. Oysa şiirin yeni bir söylem seçmesi gerekir. Yinelenen bir söylemi değil! Bunun yolunu ve yöntemini bahktin açıklıyor yukarıya aldığım sözlerinde.
Şimdi Necmi Zeka’nın şiirine geçiyorum.
Zeka, daha ilk dizesinde çok ilginç bir tümce ile geliyor. Dizedeki altı sözcük Bakhtin’in sözünü ettiği bir yapılanma içinden seslenmektedirler. Altısı da kullanım bağlamlarını atmışlardır üzerlerinden ve yepyeni yüklerle yerlerini alıyorlar dizede.
Hemen ikinci dizede bu durum daha bir katlanarak yer alıyor. Zart zurttan söz edilecekse eğer kabarık kabarık dosyalarla karşılaşırsınız denilerek ilk dizedeki, müziğe yansımayan soğuk öfkenin nasıl bir alan içinden geldiğini anımsatıyor. O ortam bir toplumsal ortamdır ve bilinen bir toplumsal ortamdır hem de. Ne ki öyle bir ortamı yepyeni yüklerle gelen tanıdık sözcükler oluşturmuştur. Hem de toplumsaldan uzaklaşılmadan.
Eşraf kızlarının öğretmenliği turist olmak sandığı deyişi ise gerçekten yepyeni bir tanıdık ortamdır. Böyle bir tanıdık ortamdan söz edilirken gelenekselin derinliklerine inilmesi hiç söz konusu olmamıştır. Ne tarihsellikten söz edilmektedir ne de izlek bağlamında kimi sözler edilmeye ağırlık verilmiştir.
Gerçi toplumsal bir durumdan söz ediliyor bu dizelerde. Örneğin öğretmenlik turist olma değildir gibi bir izlek... Bu, bir ideolojik kordur belki. Ne var ki o ideolojik köz, üflenerek bir ideolojik yangının şiirin tümüne yayılmasına izin verilmemiştir. Şiirin ilk iki dizesinde ise bir tarihsellikten söz edilebileceğini söyleyebiliriz. Ne var ki şiirsel söz tam o başladığı noktada sözel olarak bırakılmıştır. Bu sınırlama, şiirin derinliklerinde kök salmış bir tarihsel izlekle bağlantı kurulmasına da izin vermemiştir. Ve böylece şiir tümcesi yeni bir biçim olarak karşımızda durmaktadır. Bakhtin’in sözünü ettiği ‘sözcüklerin salt biçimselliklerinin şiire alınması’ durumu gerçekleştirilmiştir.
Şiirin ikinci bölümünde yine bir toplumsal durumdan söz ediliyor. Kimsenin yaratmadığı bu koyun koyuna düzeni’nden söz edilmektedir. Böyle bir düzenin girdisinden çıktısına ormanı yansıttığının da altı çizilmiştir hemen gelen dizede. Bunlar, toplumsallığa ilişkin durumlardır. Ne var ki şiirde ele alınış biçimleri yepyenidir ve sözcükler kullanımlarındaki yükleri üzerlerinden atarak yepyeni yükler sırtlanıp şiiri kurmaktadırlar. Bu yeniliktir ve necmi zeka’nın şiirine yerleşmiş bulunuyor boylu boyunca.
Akif Kurtuluş, geleneksel bir ortamı, seçerek kullandığı sözcüklerle kendisi kurmuştur şiirinde. Necmi Zeka ise seçtiği sözcüklerin sırtına yepyeni yükler yükleyerek getirmiştir şiirine. Onlarla kurduğu şiir, yeni bir şiir olmuştur. Geleneksel blir ortamdan değil toplumsal bir ortamdan söz edilmektedir Necmi Zeka’nın şiirinde. Bu toplumsallık bir ideolojik yük olarak girmiş değildir şiire ve bir tarihselliğin izlek boyutunda işlenmesine hiç de yönelinmemiş bulunuluyor.
Şiir her zaman yeniyi ve yeniliği seçmek zorundadır.
Şiir her zaman yeni bir dil olarak gelmelidir. Bu nitelik onun bir ayrılmazıdır ve özenle korunmalıdır.
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.