“bırakın
keyif vermeyi,
tüketiciye yönelik ve rahat bir sanat fikri
bile
bizim için
iticidir."
lionel
trilling
okuyucusunun
şiire dalıp gitmesi o şiirden
hoşlandığını gösterir.
hoşlanma,
duygusal bir davranış; yaşamın o mekan ve zaman dilimine uyumu demektir. hoşlanılan
şiir hem oluşum hem de okunma aşamalarında bir uyum getiriyor.
şiirin
oluşturulması sırasında, tematik olarak, yaygın ve derin bir uyum olmalıdır
ki hoşlanmadan söz edilebilsin. şiirin okurken ozanın uyumu doğrultusunda
alımlanmasiyle hoşlanma gerçekleşiyor.
biçim
ve özün
şiirde bir uyum halinde
olması önemli görünüyor.
yaşamın,
şiire birebir yansımasından başka
bir şey olmayan uyum, gerçekte
onun yapısına ve felsefesine aykırıdır. yaşamın birebir izdüşümü
şiiri tematik olarak kurmaya yetmiyor. öyle bir metnin şiirliği hep tartışmalı olmuştur. yaşamı
yeniden kuran tematik yapı isteniyor şiirden.
biçim
açısından da durum çok farklı değildir.
sözcüklerin
göstergesel ilişkileri, yeni
ve değişik anlamsallıklar yapılandırıyor
şiirde. anlam, biçimin değil, özün
bir türevi gibi görünse de bu görüntünün
sözcük biçimlenmelerinden doğduğunu unutmamalı. o nedenledir ki
anlam, biçimin bir türevi olarak alınıyor.
bu
anlamlamaların, yaşamın
izdüşümü olduğunu söylemek, şiir
söz konusu olduğunda, hiç mümkün
değil. sözcükleri ve sözcük kümelerini
metinde ilişkilendirmeden tutmanın olasılığı var mı?
şiir
bu ilişkiler sonunda ortaya çıkabiliyor.
demek
oluyor ki, ozanın biçim/öz açısından şiir
üzerinde sürekli bir etkinliği vardır. yaşamın o metne izdüşmesi
mümkün olmuyor. izdüşerse eğer bu kez de şiir yok oluyor. oysa şiirin oluşturulmasıdır
istenen.
öte
yandan uyum, öz ve biçimin şiir metnine, yaşamın bir tür
izdüşümü olarak oturması
ile gerçekleşiyor. yaşamın olduğu gibi alınması demektir bu. o
zaman hiç rahatsızlık duyulmuyor; aksine, huzur veriyor.
hoşlanma
duygusu, böyle bir uyuma dayanıyor.
bir
tür kolaylıktır bu. ne ki
böyle bir uyum hiçbir zaman şiir olmuyor/olamıyor...
şiir,
bir karşı oluşun ürünüdür de ondan!..
yaşanana
karşı oluş!..
Yoksa
şiir olamıyor o metin.
bu
durumda şiirin alımlanmasında “hoşlanma”nın
yerini tartışmak gerekiyor. “şiirden hoşlanıyorum!” denildiğinde
bir uyumdan söz etmiş oluyoruz ya, uyumun şiirle ilişkisi kurulamıyor!..
yoksa,
şiiri beğenmenin altında us mu yatıyor?
us,
şiirdeki özü değiştiren yaklaşımın ayrımına varınca, kişi şiire
daha çok bağlanıyor.
yaşamın
izdüşümünün değil, değiştirilmiş
özün şiir metnine konulması şiirsel
yeterliliğin altını çiziyor. ozanın yaşama
yeni bir alımlama ile baktığını
gösteriyor. o bu bakış açısı, zaman
ve mekan boyutunda yaygın ve
derinlik kazanmış felsefelerden doğrudan doğruya etkilenmiştir. ulus
devletlerin kurulma aşamasında ulusallık
kavramının derinlik kazanması kitlelerin
kimlikleriyle bağlantıları bakımından
şiirlerde yer almış ve o şiirlerden hoşlanılmasını sağlamıştır.
burada usu bulmak
olası değildir; duygusallık öne çıkmıştır.
yaşama,
diyalektik yaklaşan ozanın oluşturduğu şiir metni, duygu ile değil usla
kavranabiliyor ancak. okuyucu, böyle
bir bilinç ortamında olmaktan elde ettiği mutluluğu usuna borçludur.
ozanın
biçimde yaptığı değişimler, öze göre daha
dikkat çekici oluyor.
okuyucu
usuyla uyum halinde bir yeni alan bulmuştur şiir metninde.
o yeni alan, yeniliklerle doludur. yeni sözler, yeni deyişler, yeni bakış
açıları ve yeni bir dil...onların ayrımına
varmıştır.
bu,
ne büyük bir mutluluktur okuyucu için!..
g.bachelard,
“....yalnızca hoşumuza giden şeyleri büyük bir heyecanla karışık küçük
bir gururla okur, yeniden okuruz.....bir imgenin
sunduğu mutluluğun kabullenilmesiyle
doğan o küçük gurur saklı, gizli kalır. o gurur bizim içimizde, yalnızca
bizim için vardır. Sevdiği bir yapıtı okuyan biri, sevdiği sayfaların
kendisini ilgilendirdiğini, kendisi için yazıldığını bilir.” diyor
(mekanın poetikası
kesit y. ist.1996, çev. aykut derman,s.17).
şiirde,
okuyucu imgeyi ya da derinlerdekini anlayınca, kavrayınca o şiir okuyucuyu
ilgilendiriyor demektir. böylece ona yabancılığı bir yana, onu kendi malı
sanıyor. bir yanıyla da sanki şiir onun şiiriymiş gibi
onunla gurur duyar. bu gurur haklı nedenlere dayanıyor. çünkü şiir
ve onun derinliklerini anlayan ender kişilerden biridir o kişi. böylece şiir,
yaşamı coşkulu bir biçimde kavramak
gibi bir sonucu
getireceğinden, o şiirle yaşama heyecanı duyulabilir ve okuyucu
karamsarlıktan, kötümserlikten kurtularak, daha doğrusu uzaklaşarak yaşamaktan
zevk alan, keyf alan; ona bağlanan insan
olur.
şiirin
böyle bir sosyal yararı olduğunu düşünüyorum ve bunun çok önemli olduğunu
sanıyorum.
konuya
öte yanından bakmak ta gerekebilir.
düz
sözlerle örülmüş, okunur okunmaz ne dediği hemen anlaşılan ve daha
sonraki okumalarda yeni bir şey söylemeyen, tek boyutlu
şiirler kurmak...
böyle metinler
çoktur.
bu
metinler bir kez okunup geçilen metinler; tüketmelik metinler...
n.r.ı.
rejimi
adı verilen ve anlatı (narrative),
temsil (
representation)
endüstriyel ya da kuramsal standartlaştırmanın (indüstrial veya institutional standardization),
(eğlence incelemeleri, t.modlesky, metis y., s.211)
uyumu gerçekleştirdiğini şiirde de görüyoruz. bu rejim içinde
yer alan şiirin hiçbir muhalif
yanı olmuyor. çünkü bir anlatıdır o. anlatısal olan
herşey, ideolojinin işine yaradığından (agy.s.215)
şiirin, dilin çizgisel yapısına uygun olmasından ötürü (agy,
greimas, s.215) herşey
açık seçiktir. bu açık-seçiklik, şiire savsözlerin kolayca sızmasını
getiriyor. şiir, kimi düşüncelerin ileri sürüldüğü ve şiir olmasından
yararlanılarak o düşüncelere yandaş bulmada
araç olarak
kullanılabiliyor. şiirin
istismarı bu yoldan
gerçekleştiriliyor.
“metin
bir anlam üretkenliğidir” (agy. s.85) görüşünün uzaktan yakından ilişkilendirilemediği bu
durum, n.r.ı. rejiminin benimsenmesinden kaynaklanmaktadır.
bu
metinler ikinci, üçüncü....kez okunduklarında yeni hiçbir şey söylemezler.
özleri bir izdüşümdür; biçimleri ise
anlatı.
böyle
yapılanmalar haz verirler. ve tabii uyum yaratırlar.
ne ki şiirle hiç ilişkileri yoktur, olamaz!..
modernist
bir yaklaşımla hoşlanma/haz alma alanının bir “kitle kültürü”
türevi olduğunu ileri süren lionel
trilling ( agy.s.200), “rahat bir sanat fikri”ni
bile “itici” buluyor.
bunun bir sahte küçük burjuva özentisi
yaratacağından kuşku duyuyor ve giderek
böyle bir özentinin “kitle kültürü”nü yayıp derinleştirerek
modernizmi engelleyeceğini
düşünüyor. o nedenledir ki postmodernizmin,
modernizmden hız alan küçük
burjuva özentisindeki uyumu reddeden
ve daha muhalif olan bir yapılanma
ve kavrayış getirdiğine işaret ediyor. (agy. s.200-201).
trilling’in
dokunduğu
yozlaşma, n.r.ı. rejiminin uygulanmasından
ortaya çıkan ortamdan
önemli ölçüde yararlanmaktadır. çizgisel
anlatı, “kitle kültürü” yapılanmasını hızlandıran
bir etki yapıyor. şiirin, yeniden kuran, yapılandıran
yönteminde ise “kitle kültürü” yozlaşması
şiir metnine kolay kolay sızamıyor. çünkü o yapılandırma
boyutlu bir anlamsallık
getiriyor.
konumuz
açısından, postmodernizmin bu
yanını belirtmeden geçmek istemedim.
demek
oluyor ki, şiire “hoşlanma”
ile değil de “us “ ile
yaklaşılmalıdır.
bu yaklaşım, kişinin gelişim süreciyle de uyum
halindedir.
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.