Hit Counter defa okundu

ŞİİRDEN  HOŞLANMA

 muhsin  şener

 

“bırakın keyif vermeyi,

tüketiciye yönelik ve rahat bir sanat fikri

bile  bizim için  iticidir."       

                                                                                                              lionel trilling

 

okuyucusunun  şiire dalıp gitmesi  o şiirden  hoşlandığını gösterir.

hoşlanma, duygusal bir davranış; yaşamın o mekan ve zaman dilimine uyumu demektir. hoşlanılan şiir hem oluşum hem de okunma aşamalarında bir uyum getiriyor.

 

şiirin oluşturulması sırasında, tematik olarak, yaygın ve derin bir uyum olmalıdır ki hoşlanmadan söz edilebilsin. şiirin okurken ozanın uyumu doğrultusunda  alımlanmasiyle hoşlanma gerçekleşiyor.

 

biçim ve  özün  şiirde  bir uyum halinde olması  önemli görünüyor.

 

yaşamın, şiire birebir  yansımasından başka bir şey olmayan  uyum, gerçekte onun yapısına ve felsefesine aykırıdır. yaşamın birebir izdüşümü  şiiri tematik olarak kurmaya yetmiyor. öyle  bir metnin şiirliği hep tartışmalı olmuştur. yaşamı yeniden kuran tematik yapı isteniyor şiirden.

 

biçim açısından da durum çok farklı değildir.

sözcüklerin  göstergesel   ilişkileri,  yeni ve değişik  anlamsallıklar yapılandırıyor şiirde.  anlam, biçimin değil, özün bir türevi gibi görünse de  bu görüntünün  sözcük biçimlenmelerinden doğduğunu unutmamalı. o nedenledir ki anlam, biçimin bir türevi olarak alınıyor.

bu anlamlamaların,  yaşamın  izdüşümü olduğunu söylemek,  şiir söz konusu olduğunda,  hiç mümkün  değil. sözcükleri ve sözcük kümelerini  metinde ilişkilendirmeden tutmanın olasılığı var mı?

şiir  bu ilişkiler sonunda ortaya çıkabiliyor.

 

demek oluyor ki, ozanın biçim/öz açısından şiir  üzerinde sürekli bir etkinliği vardır. yaşamın o metne izdüşmesi mümkün olmuyor. izdüşerse eğer bu kez de şiir yok oluyor. oysa şiirin oluşturulmasıdır istenen.

 

öte yandan uyum, öz ve biçimin şiir metnine, yaşamın bir tür  izdüşümü olarak   oturması  ile gerçekleşiyor. yaşamın olduğu gibi alınması demektir bu. o zaman hiç rahatsızlık duyulmuyor; aksine, huzur veriyor.

 

hoşlanma duygusu,  böyle bir uyuma dayanıyor.

bir tür kolaylıktır bu. ne  ki  böyle bir uyum hiçbir zaman şiir olmuyor/olamıyor...

 

şiir, bir karşı oluşun ürünüdür de ondan!..

yaşanana karşı oluş!..

Yoksa şiir olamıyor o metin.

bu durumda  şiirin alımlanmasında “hoşlanma”nın yerini tartışmak gerekiyor. “şiirden hoşlanıyorum!” denildiğinde  bir uyumdan söz etmiş oluyoruz ya, uyumun şiirle ilişkisi kurulamıyor!..

 

yoksa, şiiri beğenmenin altında us mu yatıyor?

 

us, şiirdeki özü değiştiren yaklaşımın ayrımına varınca, kişi şiire daha çok bağlanıyor.

yaşamın  izdüşümünün  değil, değiştirilmiş özün şiir metnine konulması  şiirsel yeterliliğin altını çiziyor. ozanın yaşama  yeni bir alımlama  ile baktığını gösteriyor. o bu bakış açısı,  zaman ve mekan boyutunda  yaygın ve derinlik kazanmış felsefelerden doğrudan doğruya etkilenmiştir. ulus devletlerin  kurulma aşamasında  ulusallık kavramının derinlik kazanması  kitlelerin  kimlikleriyle bağlantıları  bakımından  şiirlerde yer almış ve o şiirlerden hoşlanılmasını sağlamıştır.

 burada  usu bulmak olası değildir; duygusallık öne çıkmıştır.

 

yaşama, diyalektik yaklaşan ozanın oluşturduğu şiir metni, duygu ile değil usla kavranabiliyor ancak.  okuyucu, böyle bir bilinç ortamında olmaktan elde ettiği mutluluğu usuna borçludur.

 

ozanın biçimde yaptığı değişimler, öze göre daha  dikkat çekici  oluyor.

okuyucu usuyla uyum halinde bir yeni alan bulmuştur şiir metninde.  o yeni alan, yeniliklerle doludur. yeni sözler, yeni deyişler, yeni bakış açıları ve yeni bir dil...onların  ayrımına varmıştır.

bu, ne büyük bir mutluluktur okuyucu için!..

 

g.bachelard, “....yalnızca hoşumuza giden şeyleri büyük bir heyecanla karışık küçük bir gururla okur, yeniden okuruz.....bir imgenin  sunduğu mutluluğun  kabullenilmesiyle doğan o küçük gurur saklı, gizli kalır. o gurur bizim içimizde, yalnızca bizim için vardır. Sevdiği bir yapıtı okuyan biri, sevdiği sayfaların  kendisini ilgilendirdiğini, kendisi için yazıldığını bilir.” diyor (mekanın poetikası  kesit y. ist.1996, çev. aykut derman,s.17).

 

şiirde, okuyucu imgeyi ya da derinlerdekini anlayınca, kavrayınca o şiir okuyucuyu ilgilendiriyor demektir. böylece ona yabancılığı bir yana, onu kendi malı sanıyor. bir yanıyla da sanki şiir onun şiiriymiş gibi  onunla gurur duyar. bu gurur haklı nedenlere dayanıyor. çünkü şiir ve onun derinliklerini anlayan ender kişilerden biridir o kişi. böylece şiir, yaşamı coşkulu bir biçimde  kavramak gibi  bir sonucu  getireceğinden, o şiirle yaşama heyecanı duyulabilir ve okuyucu karamsarlıktan, kötümserlikten kurtularak, daha doğrusu uzaklaşarak yaşamaktan zevk alan, keyf alan; ona bağlanan  insan olur.

 

şiirin böyle bir sosyal yararı olduğunu düşünüyorum ve bunun çok önemli olduğunu sanıyorum.

 

konuya öte yanından bakmak ta gerekebilir.

düz sözlerle örülmüş, okunur okunmaz ne dediği hemen anlaşılan ve daha sonraki okumalarda yeni bir şey söylemeyen, tek boyutlu  şiirler kurmak...

 böyle  metinler çoktur.

bu metinler bir kez okunup geçilen metinler; tüketmelik metinler...

 

n.r.ı. rejimi  adı verilen ve anlatı (narrative),  temsil ( representation)  endüstriyel ya da kuramsal standartlaştırmanın (indüstrial veya institutional standardization), (eğlence incelemeleri, t.modlesky, metis y., s.211)  uyumu gerçekleştirdiğini şiirde de görüyoruz. bu rejim içinde yer alan şiirin  hiçbir muhalif yanı olmuyor. çünkü bir anlatıdır o. anlatısal olan  herşey, ideolojinin işine yaradığından (agy.s.215) şiirin, dilin çizgisel yapısına uygun olmasından ötürü (agy, greimas, s.215) herşey açık seçiktir. bu açık-seçiklik, şiire savsözlerin kolayca sızmasını getiriyor. şiir, kimi düşüncelerin ileri sürüldüğü ve şiir olmasından yararlanılarak o düşüncelere yandaş bulmada  araç  olarak  kullanılabiliyor.  şiirin istismarı  bu yoldan  gerçekleştiriliyor.

 

“metin bir anlam üretkenliğidir” (agy. s.85)  görüşünün uzaktan yakından ilişkilendirilemediği bu durum, n.r.ı. rejiminin benimsenmesinden kaynaklanmaktadır.

bu metinler ikinci, üçüncü....kez okunduklarında yeni hiçbir şey söylemezler. özleri bir izdüşümdür; biçimleri ise  anlatı.

böyle yapılanmalar haz verirler. ve tabii uyum yaratırlar.

ne  ki şiirle hiç ilişkileri yoktur, olamaz!..

 

modernist bir yaklaşımla hoşlanma/haz alma alanının bir “kitle kültürü” türevi  olduğunu ileri süren lionel trilling ( agy.s.200), “rahat bir sanat  fikri”ni bile  “itici” buluyor.  bunun bir sahte küçük burjuva özentisi  yaratacağından  kuşku duyuyor ve giderek  böyle bir özentinin “kitle kültürü”nü  yayıp derinleştirerek  modernizmi  engelleyeceğini  düşünüyor. o nedenledir ki  postmodernizmin, modernizmden hız alan  küçük burjuva  özentisindeki uyumu  reddeden  ve daha  muhalif olan bir yapılanma ve kavrayış getirdiğine işaret ediyor. (agy. s.200-201).

 

trilling’in dokunduğu yozlaşma, n.r.ı. rejiminin uygulanmasından  ortaya çıkan  ortamdan  önemli ölçüde yararlanmaktadır.  çizgisel anlatı, “kitle kültürü” yapılanmasını hızlandıran  bir etki yapıyor. şiirin, yeniden kuran, yapılandıran  yönteminde ise “kitle kültürü” yozlaşması  şiir metnine  kolay kolay sızamıyor. çünkü o yapılandırma  boyutlu  bir anlamsallık  getiriyor.

 

konumuz açısından, postmodernizmin  bu yanını belirtmeden geçmek istemedim. 

 

demek oluyor ki, şiire  “hoşlanma” ile  değil de “us “ ile yaklaşılmalıdır.

 bu yaklaşım, kişinin gelişim süreciyle de uyum halindedir. 

   

 

ANA SAYFA    YORUM     GERİ

Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.

Yazıların her haklı saklıdır.