BEYİN VERİMSİZLİĞİ
“.....Türkiye
bir yerlere geldi.Geldiği yer hepimizin malumu:Dünya insani kalkınma göstergesi
sıralamasında 86. sırada zar zor tutunabilen;kiişi başına gelir sırasamasında
orta alt ülkeler grubunda ama dünya yolsuzluk sıralaamasında lider ülkeler grubunda yer alan; gelir
dağılımı eşitsizliğinde ve ulusal gelir içinde aaskeri harcamalara ayrılan pay
konularında en ön sıralara yerleşen;
ulusaül gelerden eğitim ve sağlak harcamalarına ayrılan paya gelince en alyt gruba düşen;insan hakları
ihlallerinde lider grubta yarışan ama
demokratik kurumlarında çalışır gibi yapmaktan geri kalmadığı bir yer burası.”
(Özel Konum Saplantısı,Radikal
İki, 25.3.2001)
Kenan Mümtaz Akışık’ın İslam Dünyasında Beyin Verimsizliği adını taşıyan bir inceleme
ve araştırma yapıtı yayımlandı.[1]
Dikkat çekici bir
yapıt. Ne yazık ki pop salgını
arasında güme gitti!. Kimse
üzerinde durmadı ve yapıta ilişkin
hiçbir açıklama ve değerlendirme de yapılmadı, yapılamadı. Ülkemizdeki kültürel boyutlu ana sorunlardan birinin
uzantısında yer alan bir durumdur bu.
Birçok nedeni var. Bir önemli nedeni de ciddi konularla
ilgilenilmemesi... Herkesin yüzü gülecek ve
şakır şakır oynanacak!.. Zaman zaman basında da okuyoruz. Yabancılar
bizim televizyon programlarında gördükleri karşısında hayrete kapılarak
“....halk herhalde yaşamından çok memnun; çünkü herkes şakır şakır oynuyor”
diye konuşuyorlar. Görünen bu!.. Ne var ki onlar halk değil. Beşyüz
kişi kadar olan bu grubun ve
televizyonları salt televole programı yayımlayan araçlar olarak gören ve
anlayan kişilerin marifetinden başka bir şey değildir bu durum...
Neyse...
Akışık, dünyanın bilim ve teknik alanındaki gelişimeleri
karşısında islam ülkelerinde
yaşananların bilimsel bir değerlendirmesini yapmış yapıtında. Dayandığı yapıtlarla kişiler islam
dünyasının ileri gelen yapıtlyarıyla
kişileri. H.Ziya Ülken başta olmak
üzere, A.Adnan Adıvar, Prof. Fndıkoğlu,
Neşet Çağatay vd. diğerleri yanında, yabancı yazar ve araştırmacıların
yapıtlarına da başvurmuş. Bir senteze ulaşmaya çalışmış. Beyin verimsizliği
durumunu, olgulara dayamaya özel bir
özen göstermiş.
21.yy.dünyasının önemli sorunlarından biri ortadoğu adını alan bölgedir.
Bölgede yeni dünyanın küreselleşme anlayışını bir türlü benimsemesi
mümkün olmayan bir coğrafya olarak
çıkıyor karşımıza Ortadoğu. Halen bu
coğrafyada tarihten gelen ve feodal
kalıntılarla doğrudan bağlanatılı,
üretim araçlarını birlikte kontrol ederek dünyanın olanaklarından herkesin yararlanmasını sağlayan bir
düzeni kendi çıkarına aykırı bulması çok doğal olan ve bu nedenledir ki ona
karşı çıkan bir çok kişi ve ülke
var. Akışık bu coğrafya için “anamal birikimi açısından dünyanın en güçlü olanaklarına sahip olan
Ortadoğu ülkelerinde hiçbir bilimsel ve sanatsal buluşun ortaya
çıkarılmadığını ve genel hatlarıyla bilim yapılmadığını, felsefenin ise tümden
yadsındığını...”(s.188), söylüyor. Bir
bakıma islam ülkeleri
coğrafyası demek olan Ortadoğu
için yapılmış bu değerlendirmeye katılmamak olası değil. Bilimsel gelişmenin olmadığı ve teknolojinin de girmekte zorlandığı ve tabii
çok da pahalı olması nedeniyle giremediği bu coğrafyalarda beyin verimi demek olan bilim ve teknolojinin gelişmesinin olasılığı
kendiliğinden ortadan kalkıyor.
Burada üzerinde durulması
gereken, neden bilimsel gelişme ve ilerlemenin bu ülkelerde olamadığı
hususu ile bunun islamiyetle ilişkisi... Bu coğrafyanın devletleri, Türkiye
dışında tümü demokrat değil ve insan
hak ve özgürlükleri bu coğrafyalarda işlemiyor. Buralarda tanrısal
egemenlik ve onun yeryüzündeki
gölgeleri demek olan feodallar
egemendirler. Bunlar, egemenliklerini
tanrısala borçlu olduklarını
bildikleri için din ve onun doğmalarına sonuna değin sığınmakta hiçbir sakınca
görmezler. Tabii bir günah ve yasaklar
coğrafyası haline getirmekte hiçbir sakınca da görmüyorlar
coğrafyalarını. Tanrının emirlerini uyguladıklarını da açıkça söylemekten
çekinmezler. Demokoratik hak ve özgürlüklere hiç mi hiç yanaşmaazlar.
Anadolu’nun
fethinin, 13. yy. başlarında Horasan
Erenlerinin bu coğraffyaya parça parça
gelip yerleşmeleriyle başladığını biliyoruz. Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlana,
Edebali vd. gibi bu kişileri, Horasan’da en parlak dönemini Abbasilerin
egemen olduğu yıllarda yaşanmış, sanki bir islam rönesansı yaratmış olan
bir hareketin yetiştirdiğini bütün insanlık biliyor. O dönemde islam
ülkelerinde yazılan yapıtlar ve bu
yapıtları yazan bilim adamları, ortaçağ dünyasının en önde gelen bilim
adamlarıydılar. Bunların yapıtları daha sonraki yüzyıllarda bir Endülüs
Uygarlığı yaratmış ve bu uygurlak Avrupa’da Rönesans’ı getirmişti. Avrupa’daki
bu ilişkinin tabanında Endülüsün
kitaplıklarındaki yapıtlarla
özellikle İbn-i Rüşt gibi bilim
adamları vardı.
Bu
kaynaklardan gelen bilgi birikimi ile
yetişmiş Horasan Erenleri adını alan
kişilerden Anadolu’ya gelenler,
Anadolu’nun fethinde hiçbir zorlukla
karşılaşmadılar. Görevlerini yerine getirme olanağını bulmuşlardır.
Aradan
geçen uzun yy.lar bu aydınlık dönemi
unutturmuştur. Önce bilgi, sonra bilim
ve bu bilgi ve bilimlere uymama; onun gösterdiği yolda gitmeme sonucunda birbirini yiyen ve sürekli savaşlarla yıkım ve ölüm getiren bir yapılanma
oluşmuştur bu ortadoğu coğrafyasınıda.
O gün bugündür sular bir türlü
durulmadı.
Bu
dönemde ve hala sürmekte olan yeni bir
yapılanma ve niteliğin ortaya çıktığını
söylüyor Akışık: korku ve çıkar egemenliği...(s.199). Bilim ve bilimsel
yol ortadan kalkınca kim daha çok korkutabiliyorsa o egemen olmaya
başlamışıtır. Egemenlik ise çıkar
sağlamak için kurulmak istenmektedir artık. Bu çıkar, doğrudan doğruya kişisel
çıkardır, başka hiçbir şey değil...
Artık, din ve onun buyrukları belli kişilerin
çıkarı için kullanılır olmuştur.
“Korku,
değişmekle ilişkilidir.” diyor Akışık. “Yağmacı çobanlıktan ayrılırsak yok
oluruz”(s.201). Bu anlayış Y.K.Karaosmanolu’na değin gelmiştir. O, en
popüler romanı olan Yaban’da bu “çoban”dan söz eder. Ortadoğu bu
anlayışını hala bırakamadı!.. Bu anlayış, ‘kerameti kendinden menkul” deyimine
yaktaklık etmek ve anlam vermekle kalmadı,
daha sonra toplumun, kerameti kişilerde araması sonucuna ulaştı. Hem
Ortaodoğu’da hem de bizde hala bu anlayış sürüyor. Biz hala “kişi”lerin
peşindeyiz ve yeni “kişiler” arıyoruz bizi kurtaracak!.. Hergün dost
toplantılarında bir yeni Atatürk arandığına tanık oluyoruz. Herkesin Atatürk olması gerektiğini düşünmediğimizi
gösteriyor bu. Ve o sorumululuğu alabilecek
ne insan yetiştirme düzenimiz var ne de bunu isteyen insanımız!.. Ahmet
İnsel’in yazımızın başına alınan satırları da bunu göstermiyor mu? Teker tokmak
gidişimiz de bundan!..
Akışık,
yapıtında Oryantalızme bir bölüm
ayırmış ve onu yerden yere vuruyor.
Tıpkı Hilmi Yavuz gibi.. Oryantalistlerin
görüşlerini teker teker ele alıp değerlendirirken onlara hak veren bir
anlayışı seçtiği görülüyor. Ben, bu anlayışa öteden beri karşıyım. Bana öyle geliyor ki
“oryantalistler olmasaydı biz hiç te böyle olmazdık, bizi bu hale getirenler
onlardır!..” ya da en azından “onların bu durumda olmamızda rolleri vardır.”
demek gibi bir yol tutturduğumuzu düşünürüm. Oryantalist, nasıl değerlendirirse
değerlendirsin Ortadoğu coğrafyasını ve o coğrafyanın insanını, önemli
olan o coğrafyadaki insandır. O
insan, yani müslümanlar, bu değerlendirmelerin üstesinden
gelmelidirler. O değerlendirmelerin yanlışlığını söylemelidirler. Doğrusunu da
yaşamlarıyla göstermelidirler.
21.yy.a
girerken Türkiye, yolsuzlukların cirit
attığı bir ülke görünümünde. Nereye elinizi atsanız orada bir çürümüşlükle karşılaşılıyor. Hepimiz kolayca bu durumun
Özal’la, yani 1980’li yıllarla geldiğini falan hemen
söyleyiveriyoruz. Ortadoğu insanının “entrikacı
ve kurnaz” (S.214) olduğunu söylüyor oryantalisler. Değil mi peki? “İşini
bilen memur olmak” bu nitelikle
ilişkili değil mi? Özal, buna benzer
bir söz söylemişse bu onun, bu halkı çok iyi tanımış olmasından gelmiyor
mu?
“
....yaşamı bir bütün olarak ele alma ve değerlendirme yeteneğinden
yoksundur..”(s.215)
gibi bir değerlendirmenin, yaşamı değiştirmekten ürken, korkan
insanların böyle olduklarını
yadsıyabilir miyiz? Yaşamını
değiştirebilen insan onu, bir bütünlük içinde görüp değerlendirebilir
ancak.
Tabi
oryantalistlerin bu ve benzeri değerlendirmelerini daha da uzatabilirim. Ne var ki
onların yaptıkları bu değerlendirmelerin bizi, hani şubat 2001 krizinden sonra ortaya atılan ve çok konuşulan
“krizler de yeni kapılar ve ufuklar açabilir.” düşüncesi var ya, niye öyle bir
düşüncenrin ortaya çıkmasına neden olmasın ?
Bence böyle değerlendirilmesinde yarar vardır/yarar vardı...
Akışık,
insan yetiştirilmesindeki dinsel kavrayışın nelere mal olduğunu açıklarken bunun Atatük’le değiştiğini
kalın kalın çizmeliydi. Sonra, laikliğin bu alanda nelere muktedir olduğunu beliriterek gerekli açıklamalara ulaşsaydı sanıyorum çok
iyi olacaktı. Yapıta, böyle bir bölüm
eklenmesinde yarar vardır. Ve yapıtı tamamlayacak bir bölüm olacaktır bu.
Örneğin (s.223)’ eklenebilir böyle bir bölüm.
Bu
bölümün şöyle bir işlevi de olacaktır:
Ortadoğu
ülkelerinde beyin verimsizliğinin yanlış bir eğitim ve yetiştirmeden
kaynaklandığını ileri sürerken, çok yaygın olarak, beyin verimsizliğinde
islamiyetin de yeri ve rolü varmış gibi gösterilmesinin dini yanlış değerlendirmekten ileri geldiği gibi
bir görüşe yaslanıldığını biliyoruz. Bu, çoğu zaman yanıltıcı ve yanlış
bir dayanak üzerinde bulunmamızı
getiriyor. Beyin verimsizliği gibi,
insanları ve ülkeleri doğrudan ilgilendiren ve onların hem içinde bulundukları durumla hem de gelecekleriyle doğrudan doğruya
ilişkili olan bir durumun, dinden
kaynaklandığını söylemenin ve
savlamanın hiçbir yararı olmadığını bilmeliyiz. Bunun en kestirme yolu Atatürk
ve arkadaşlarının bulduğu ve uyguladığı yoldur: laiklik!..
Bu konunun ilacı laikliktir.
Laikliğin
iyi anlaşılması ve uygulanması ancak kurtarır kişileri ve toplulukları böyle
bir sıkıntıdan. Böylece din, insanların vicdanlarında kendi kutsal ve önemli
yerine alır; dünya da doğal ve
toplumsalın yasalarıyla yaşar ve gelişir. Ne din ona, ne de yaşam dine karışır.
Gelişmiş ve ilerlemiş ülkeler böyle kalkınmışlardır. Bundan sonra da böyle
olacaktır.
Bu
husus, önemli belirtilmelidir.
Akışık,
Beyin Verimsizliği adını verdiği inceleme ve araştırmasıyla önemli bir yapıt ortaya koymuştur.
Sık
sık başvurulacak bir yapıt İslam Dünyasında Beyin Verimsizliği.
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.