defa okundu
ELEŞTİRİ GEREKİR Mİ?
Milliyet Pazar ekinde ozan Ülkü Tamer’in ‘Seçme Özgürlüğü başlıklı bir yazısı çıktı. Yazıda Tamer şunları söylüyor:
“Edebiyat değerlendirmesinde nasıl nesnel olunur,benim aklım almıyor.”
.............”İnsanlara göre ölçüler değişiyor.Bu bir yana insanların kendi ölöçüleri bile değişebiliyor.Bugün beağenmediğiniz bir yapıt ,bir de bakıyorsunuz yarın başucu kitabı olmuş.”
“Bir sanatçı dilediğini dilediği gibi yazar.Kimse kalkıp ona hesap soramaz.Buna hakkı yoktur. beğenmemek,sevmemek,eleştirmek hakkı elsette vardır. Ama kendi adına konuşur. O yapıtı varsaydığı kendi ölçülerine göre değerlendiremez.”
(Milliyet Pazar Eki, 21.6.2001)
Önce bu görüşler bize çok ters gelmiştir onu belirtmek istiyorum. Ayrıca da bu görüşler yanlıştır.
1. Edebiyat değerlendirmelerinde nasıl nesnel olunur,benim bunu aklım almıyor diyor Tamer. Yani yazın ürünlerinin nesnel değerlendirilmesi yapılamaz demek istiyor. Nesnel değerlendirimeyi “aklı almıyor”. Usa aykırı bulduğunu söylemiyor ya belki de bu düşüncesinin altında yatan odur bilmiyorum,söylediklerinden de böyle bir sonuç çıkmıyor.
Yazın ürünlerinin nesnel değerlendirmesi yapılabilir mi acaba?
yukardaki düşüncenin temel sorusu budur. Roman,öykü,deneme,şiir vb.ürünlerin usla ilişkisi yok mudur ya da çok azmı ilişkileri vardır? Ya da yaszın ürünlerinin sula ilişkisi esas ilişki olmayıp ikinci derecede bir ilişki midir? Böylece bu ürünlerin kurulumasında ve ortaya getirilmesinde usun öyle gözönüne alınabilecek denli bir etkisi ya da yararı yok mudur? bakar bakmaz ilk olarak bu sorular dayatıyor sanıyorum. Belki daha birçok soru sıralanabilirdi...
Yazın ürünlerinin eğer böyle usla ilişkisi pek önemsiz boyutta ise o zamana bu ürünlerin dayandığı esas ilişiki duygu ilişkisidir. Duygu da her kişiye göre değişen birşeydir ve onun değerlendirilmesi de yapılamaz. Çünkü kime ilişkin ise onaü aittir,başkasını hiç mi hiç ilgilendirimemektedir.
Oysa yazınsal uğraş salt duygularla ilişkili değildir.
Önce algılama ve alımlama aşamalarında değildir. Çünkü algılama ve alımlama aşamalarında insanın beş duyusu ile elde ettiği izlenimlerin beynin ilgili merkezelerinde depolanması gerekiyor. Bu işlem, izlenimleri alan kişinin izlenimleri oloması açısından salt kişiye özgüdür. Ne ki bu ‘kişiye özgülük’ o izlenimlerin doğa ve olayları ile o kişinin duyu organları arısnadki buluşmalarla elde edildikleri için temellerinde doğa ve ona ilişkin olaylar bulunmaktadır. Bu,o izlenimlerin nesnel tabanlı olduğunu gösteriyor.
Öte yanda bu izlenimler,o kişinin kültür ve bilgi dağarcığında bulunanlarla ilişkili olarak biçim alıp beynin ilgili merkezlerinde depolanmakmaaktadır. Kişinin bilgi ve kültür düzeyinin(tabii burada sanatsal birikiminin, doğa bilgisinin, tarihsel kavraayışının vb...vb. çok önemli katkıları olacağını da söylemek istiyorum) bu izlenimlerin edinilmesinde ve biçim almasında ne edenli etkin olduğunu hiç yadsıyamayız.
Antonıo R. Damasıo’nun dilimize Descartes’ın Yanılgısı adıyla çevrilen yapıtında(Çev.Bahar Atlamaz,Varlık y.,İst.1999, ikinci basım), duygusal denilene öznelliklerin duyu organları aracılığı ile alınan izlenimlerin beynin ilgili merkezelerinde adntritlerin uçlarının birbirlerine değmesi sonucunda ortaya çıkan yeni imgelere olduğunu ve bu imgelerin yeni,değişik ve etkileyici,benzersiz nitemler olarak ortaya çıkmtığını(s.106 ve devaamı...) söylüyor. Algının oluşmasıyla izlenimin oluşması arasında nasıl bir ayrımı olduğunu söyleyebilir misiniz bana bu açıklamalardan sonra? Zaten Damasıo, düşünüyorum öyleyse varım diyen ve düşünmenin esas olduğunu; yani usun esas olduğunu;usun bulunumadığı herhangibir durumun var olmuş olmayacağını ileri süren ve felsefesini bunun üstürne oturtan Descartes’e yanıt verir gibi Descartes’in Yanılgısı adını vermiş bulunuyor. Tabii 21,yy,a girerken çok yaüygın biçimde ‘duygusal zeka’ kavramını işleyen yapıtlyarınh ortaya açıktığını ve bunların çok çok satıldığı bilmeyen kalmamıştır.
Şimdi bu veriler karşısında, nasıl oluyor da yazınsal uğraşın salt duygusal esas ve ölçülere dayanadırıldığını söyöleyebiliriz? Düşünce ile duygunun oluşmalarındaki ortaklığı Damsıo ve diğerlerinin açıklamaları karşısında nasıl olur da duygusal ürün olarak anladığımız yazın ürünlerenin nesnel olmadığını ileri sürebilirsiniz? Yazınsal ürünleri öyle alamlamış olsanız bile bu yaklaşım biçimi onların olmasa da olurdu gibi bir bakışla değerlendiriilmeleri sonucunu getirmeyecek midir acaba? Böyle bir yaklaşım yazınsal ürünler için yararlı bir bakış açısı mıdır ki?
Kaldı ki yazınsıl ürünler, örneğin bunların arasında en öznel durumda olduğu sanılan şiir hiç de öznel bir yapı oluşturmaz. Çünkü şiir, algıdan başlanarak yazılıp son noktaası konulana dek geçen tüm evrelerde hep bilimsel bir açıklamaya olanak tanıyan bir yaklaşımın ürünü olmuştur. Bu gerçeği iyazılarımlda ben çok kez yazdım,söyledim ve söyölemeyi de sürdüreceğim.
Şiir, algılama aşamasında doğa ve olayalarının duyu organrları aracılığı ile erdinilmiş izlenimlerin beyinde deepolanması ve biçim alamasıyla başlıyor. Bu aşamada izlenimlerin diyalektik bir ilişki içinide oluşması gerekmektedir.Yoksa şiir orotaya çıkınca diyalektik yanlışlıkların üzerine oturmuş bir şir olur ki bu o şiirin yanlışlığını gösterir. O nedenledir ki şiir diyalektik bir üründür denilmiştir.
İzlenim ancak dil ile somutluk kazanıyor.Dil olmasa o izlenimin hiçbir önemi yoktur. Tabii imgenin de öyledir. Şimdi, beyinde depolanmış bulunan izlenimin dil ile ortaya konulma aşaması şiirde seçme ve yereleştirme aşaması olarak tanımlanmıştır Jakabson tarafından. Bu aşamanın sözcükler arasında beyinsel bir uğraş sonucunda sözcükler arasında yapılacak seçimler sonucunda ortaya çıkan sözcü kümesinin yerleştirilmesi ve aralarında kimi anlamsal ilişkiler ve anlamsal derinlikler oluşturulması gibi aşamaları da varadır. Bu aşamaların tümü usla ilişkilidir ve usun tümden damgasını yemişlerdir.
Ayrıca diilbilimin en yeni verileri de bu seçme ve yerleeştirme aşamalarında önemli ölçülerde eetkin olmaktadır. Dilbilimin en yeni verilyeri ise tümden beyinsel ürünlerdir ve usla ilişkilidirler.
Şimdi tüm bu açıklamalar karşısında yazınsal değerlendirmelerin nasıl olur da nesnel ölçüleri olmadığını söyleyebilirsiniz? Bunu anlamam olası değildir!..
2. Yazınsal değerelendirme öölçütleri kişilere göre değişmiyor. Evet öznel eleşetirinin yaygın olduğu ülkemizde böyöle bir saaptama yapılabiliyor. Beğendim/beğenmedim ölçüsünün herkesi sağlayan bir yanı hiç olmadı ve hiç de olmayacak. Ne ki örneğin şiiri bir bilim olarak gören anlayışın (Mehmet Yalçın’ın ‘Şiirin Ortak Paydası, Şiirbilim’e Giriş, Cumhuriyet Ün.Y.,No: 35,Sivas,1991, 307 s.’ adlı yapıtını anımsatmak istiyorum.) gittikçe egemen olduğu eleştiri alanında artık herkesin uymak zorunda olduğu ölçüler bulunmaktadır. Bunlar bilimsel ölçülerdir. Ya da bilimle açıklanabilen ölçülerdir. Kuşbakışı bunları şöyle sıralayabiliriz: şiir diyalektik bir üründür. Şiir yeni bir dildir. Şiir dili semantik bozulma esası üzerine oturmaktadır. İmge sözcükklerle kurulduğu gibi seslerele de kurulmalıdır. Şiirde anlam ve izlek önemli değildir önemli olyan nasıl söylendiğidir. Tüm bu öğelerin estetikle iliişkileri hiç gözaradı edilmelelidir. İşte bu esaslar öve ölçüler içinide eyapılacak eleştirinin yani değerlendirmenin herkesi bağlayan bir yanı olacağını rahatlyıklya söyleyebiliriz. Bu verilyerei bize tabii şiirin ustaları vermişleredir ve yalçın da yşapıtında bunların yorumunu ve tanıtılmasını yapmaktadır.
Şiirselliği nesnel ve betimleyici bir yaklaşımla inceleyen üç ayrı yöntemden söz eder Mehmet yalçın :
a)Yazınsal şiirbilim
b)Dilbilimsel şiirbilim,
c)Göstergebilimsel şiirbilim.
Yazınsal şiirbilim, Tzvetan Todorov’un Şiirbilim(Poetque) adını verdiği yapıtında esaslarını açıkladığı bir yöntemdir ve şiirle düzyazı arasındaki ayrımları incelemektedir. Dilbilimsel şiirbilim ise, dilin şiirde nasıl işlediğini inceleyen ve bu konuda dilbilimin verilerinden sonuna değin yararlanan bir yöntemdir. Bu yönteme J.Cohen, Structure du langage poetique adlı yapıtında ele aldığı düzanlatımdan ayrılan saptamalar hakkındaki açıklamalarıyla önemli katkılarda bulunmuştur. Roman Jacopson’un şiirbilimin ,dilsel yapıların genel bilimi olan dilbilimin önemli bir ayrılmazı olduğunu vurgulayan Essais de linguistuque generale adındaki yapıtıyla bu alana önemli katkılarda bulunmuştur. Sırasiyle Saussure, Peirce, Greimas ve diğerleri de göstergebilimin şiire önemli katkılarda bulunduğunu açıklamışlardır.
Bu açıklamalar şiirin nesnel ölçüler içinde ele alınıp değerlendirilebileceğini göstermiyor mu?
Şimdi bu veriler karşısında yazınsal değerlendirme ölçütlerinin herkese göre değişitiği söylenebilir mi?
3. Tamer ilginç bir şey söylüyor: ”Bir sanatçı dilediğini dilediği gibi yazar. Beğenmemek, sevmemek, eleştirmek hakkı vardır. Ama kendi adına konuşur. O yapıtı varsaydığı ortak ölçülere göre değerlendiremez.” diyor.
Yani, ‘eleştirmek bir haktır ancak eleştirenler bu hakkı kendi adlarına kullanıırlar’ demiş oluyor. Demek ki eleştiri yapan kişi kendin kendine ne yaparsa yapsın, yaptıklarını kendi adına yaptığını hiç unutmasın. Bunları başkalarına duyurmak istemesi onun çizmeyi aşması demektir ve buna hiç de hakkı yoktur. Çünkü sanatçı dilediği şeyi, dilediği gibi ve dilediği biçimde söyler ona ne? Eleştirme hakkı onun kendi adına ve kendisi için kullandığı bir haktır o kadar!.. Hele onun başkalarına duyurmaya kakmasını anlamak hiç mümkün değildir. Eleştirilerini başkalarına duyurmağa kalkması başlı başına bir saçmalıktır, evet bir saçmalıktır, başka bir şey değil!.
Bunları demiş oluyor Tamer!.. Öyle değil mi?
Oysa bunları söylemeye hiç hakkı yoktur ve olmamalıdır.
Eleştirinin ne olduğu ve ne olmadığını yukarıda açıkladım.
Bu sözler belki de bir alışkanlık sonucu söylendi. Böyle olmasını umuyorum. Yoksa gerçekten inanmakta zorluk çekiyorum.
Tamer’in bu sözleri bana söylenmesi gereken birkaç şeyi anımsattı.
Eleştiri çalışmalarına böyle yaklaşmanın ülkemizde çok önemli sonuçları olmuştur. Eleştiri gibi gerçekten zor,çok zaman alan ve özel ilgi ve uğığraş isteyen; sürekli olarak bilgi yenilenmesine gereksinim olan ve bu özelliği ile de maddi yönden önemli bir ağırlığı bulunan bu alanda çalışmakta olan kişilerin,diğerlmerine göre bilgilerinin daha yeni ve daha çok oluşu eleştirilenleri belli belirsiz bir karşı koymaya itelediğini düşünüyorum. Kendisinden daha çok bilgisi oladuğunu duyumsadığı kişilerin onu eleştirmesini analayışla karşılayıp eliştireni anlamaya çalışmanın önemli bir düzey oluşturduğunu söylemek zorundayım. Böyle bir anlayışa gelinmediği sürece eleştiri alanında ki çıta çok aşağılarada kalacaktır bu bilinmelidir.
Eleştiren açısından böyle anlayıışsız bir ortaml içinhde çalışmak kendisinde önemli ölçüde bir usanma oluşturacağı için giderek bu alandan uzaklaşacaktır ki ülkemizide görünen odur. Uğraş vermekte direnenlerin ise çok sıkıntıılı zamanları olacağını ve hiçbir maddi ya da manevi kazançları olmayacağını açıkça söylemek zorundayım. Bu durum onları giderek bu alandan uzaklaştıracak ve alan boş kalacaktır. O zaman bizde eleşetirmen yok ki denmesinin anlamı olacak mıdır? Hiç sanmıyorum!..
Eleştirmenlerin yerini örneğin ozana eleştirmenlerin alaması özellikle bizde önemli bir olgu. Birçok keçz yazdım,toplantılarda ada söylerim birçok kez.Ozanların eleştiri yapmasını anlamıyorum ben. Çünkü böyle bir durum,ozanın kendi şiirini açıklaması ve okuyucusuna “sen okuduğunu anlaayamaz,kavrayamazsın.O nedenle ben şiirimden sen anlayacaağını yazıyorum.bunlara bakarark benim şiirimi anlamaya çalış. Yoksa yanlışlık içine girersin,demiş oluyor. Bir ozanın eleştiri yazmasının başka bir anlamı bulunduğunu sanmıyorum.
Ve tabii Tamer’in sözlerinden ozanlarını eleştiri yazanlara karşı gereçekten nedeni açaklanamaz bir tutum içinde olduklarını anlıyoruz. Böyşle bir düşünce içine girmeleriinin nedeni galiba benim şiirim en iiyiisidir ben en iyisini bilirim anlamına gelen eleştiri yazısı yazmalarıdır.
Ozanların şiir eleşetirisi yaptıkları yazılar inicelendiğinde ortaya bir gerçekelik çıkıyor: bu yazılar eleştiri yazısı değildir ancak birer deneme olabilir. Bunların içinde en iyileri de Cemal Süreya ve Melih Cevdet’tir. Odeneme türü ile eleştiri türü arasındaki ayrımı bilenlerini böyle yazılarınh sen getirdiğini çok iyi bilmektedirler. Bunlar şiire ve ozana hiçbirşey getirmiiyorlar.Salt şiiri kendi şiir anlayışları içinde iyidir/kötüdür; beğenedim/beğenmedim; tekrardır/değidir... gibi özet kategorize etmeler biçiminide irdeelemekten başka bir şey yapmamaktadırlar.
bir başka ozan grubu ise eleştirilerinde kendi şiirlerinhden başaka iyi şiir bulunmadığını zımnen ortaya koymaya çalışmaktadırlar bu eleştiriileriyle. Belki tam böyle demiyorlardır.Ne ki söylemek istedikleri budur. Bövyle yazan oldukça ünülü ozanlar vardır.Bunlardan eleştiri yapıtları olanlar bile vardır.
Böyle bir tutum hoşgörülebilir mi? kenedi şiirinin propagandaasını yapamaktan öte ebir anlam içeriyor mudur bu tutum?
Bir grup ozan ise şiir bilgisi yönünden çok güçlü durumldaü olup dünya ve kendi şiirini böyle bir geniş çerçeve içinde görebilen ve değerlendirebilen dbir düzeye ulaşmıştır.Bunlaradan yurt dışında önemli eğitim kurumlarında bu konuda eğitim görmüş olanlar bile vardır.Onlaürın yazdıkları eleştiriiler öteki ozanların yazdıkları eleştiriilerden çok ayrıdır. Onlar ne kendi şiirlerinini propagandasını yapmaktadırlar ne de kendi şiirlerinin açıklamaktadırlar.Onlar evrensel bir yeaklaşım içinde şiir olgusuna giden yolu aydınlatan yapıtlar veremişlerdir. Bunların yapıtlarının çok önemli bir yeri bulunduğunu söylemek zorundayım. Bunlaradan ben kendi payıma çokm şeyler öğrendiğimi söylemeliyim. Özdemir’i nasıl anmam burada?
Tabii bu grupta olanların yşiirileriyle eleştiri yazı ıve yapıtları arasında hiçbir koşutluk duyumsatmadan yazabilmelerinin önemli bir erdem olduğunu söylemek zorunluluğumuz var.
Eleştiriyi kendi adınıza gerçekleştirdiğiniz bir uğraş olarak anlamanın o alanda ne kadar kısırlaştırıcı bir etki yapıcağını düşünmek zorundasınız. Eleştirinin bulunmadığı bir şiir alanınıda eline kalem alan herkesin birşeyler söylemesi ve yazmasını şiir yazılıyor diye değerlendirmek belki de deli saçmalığının bir başka türüdür kimbilir? Böyle bir ortamın çok uzun sürelerden sberi yaşandığı ülkemizde saçmalığın çıtasının oldukça aşağılara indirmekten ne umulabilir ki?
Eleştirenleri eleştirrmeyin denmiyor,sakın yanlış anlaşılımaya. Eleştirenleri teşvuik edin de denmiyor,o da sakın yanlış anlaşılmaya. Eleştirenlerin uğraşları karşısına ‘bunlar sizin kendi adınıza söylediklerinin,yazdıklarınızdır ve sizi bağğlar’ demeyin sakın. Sanat ve kültür ortamı eleştiri ile ilerler ve gelişiir de ondan. Eleştirisiz bir alan yozlaşmaya o kadara uygurndur ki.Tıpkı bugünkü gibi!...
Bu sitedeki eserler yazarın izni olmadan herhangibir şekilde kopyalanamaz veya yayınlanamaz.
Yazıların her haklı saklıdır.